Radikalizm genel olarak; toplumsal, siyasal ve ekonomik alanlarda ortak kabul görmüş normların minimum bir alanına muhalif olan ve alternatif oluşturan, azca ya da fazlaca tutarlı bir fikir sistemi ve gelecek tahayyülünün benimsenmesini ve bunun hayata geçirilmesi için yöntem olarak güç kullanımı ve/yada şiddetin seçilmesini ifade etmektedir. Bu çerçeveden hareketle dini radikalizm; bir inanç sistemini siyasal argümanlar kanalıyla sistem eleştirisi durumuna getiren ve mevcut olanda inanç esaslı bir değişiklik yaratmayı planlayan, inanç sistemi önersin ya da önermesin yöntem olarak güç ve/yada şiddete başvuran ve bunu dini argümanlarla meşrulaştıran radikalizm türüdür. 1917 Bolşevik Devrimiyle başlamış olan ve 1991’ de son gören SSCB döneminde totaliter bir yönetim altında yaşamış olan Orta Asya halkları toplumsal hayatta ve kamusal alanda ikinci derslik yurttaş muamelesi görmüş, kültürel açıdan baskı altında tutulmuşlardır. Sistemin ideolojisini hakim kılmak için mevcud inanç sistemlerinin tesiri azaltılmak istenmiş, oluşturulmaya çalışılan bu yeni sistemden en fazla ziyanı Orta Asya Müslümanları görmüşlerdir. 1947 senesinde başlayan1 soğuk harp süreci süresince ise İslam, Orta Asya’da iki ana siyaset için araçsallaştırılmıştır. SSCB açısından rejimin bekası için ilkin baskılanmış peşinden gene rejimin bekası için desteklenmiştir. SSCB ve komünizm karşısında, ekonomik anlamda paracı siyasal anlamda liberal ABD ve çevresinde toplanan Batı bloğu açısından ise İslam, Müslümanları Sovyet rejimine karşı harekete geçirmek için itici güç olarak kullanılmak istenmiştir. Soğuk harp süresince İslam’ın çift taraflı kullanımı, Soğuk Cenk periyodunun sonlanmaya başlaması ile beraber; Orta Asya halklarının kimlik tasarımının ana belirleyicilerinden biri durumuna gelmiştir. Bir başka ifadeyle, Sovyet süreci süresince baskılanmış olan İslam, Sovyet sonrası dönemde Orta Asyalı bireylerinin inanç ve kültüre ilişkin farklılıklarını tanımlamak suretiyle devreye girmiştir. Ne var ki; Sovyet süreci süresince dinin eğitimden ibadete her boyutta yasaklanmış ve hatta sınırlandırılmış olması, toplumsal düzeyde derinleşmesini engellediğinden bu yeni kimlik tasarımı, çoğunlukla mahalli dini liderler eliyle aktarılan sınırı olan ve yorumsal dini bilgiler kanalıyla biçimlenmiştir. Temel dini bilgilerin aktarım ve dolaşımındaki bu bozukluk, köktencilik dini grupların bölgede kök salmasını kolaylaştırmıştır. Dini radikalizmin bölgede varoluşunda; siyasal nedenler, bireysel durum, dini politik hedefler, toplumsal nedenler ve felsefi nedenler önemlidir. Orta Asya’daki dini radikalizmin varlığında tüm bu nedenler etkili olmakla beraber bölgenin hususi koşulları da bulunmaktadır. Bu koşullar nüfusun yapısı ve her ülkenin azca da olsa farklılık gösteren tarihsel koşullarıdır. Orta Asya ülkeleri içinde köktencilik dini grupların minimum etkili oldukları ülke Kazakistan’dır. Bu durumun iki sebebi bulunmaktadır. Birincisi Kazakistan’ın şahıs başına düşen ulusal gelir oranının öteki ülkelere oranla fazlaca yüksek olması, diğeri ise Kazakistan nüfusunun benzeşik olmayışı olarak gösterilebilir. Köktencilik unsurların Özbekistan’da Tacikistan ve Kırgızistan’dan daha çok varlık gösterebilmeleri, köktencilik unsurların fazlalığının yalnız ekonomik geri kalmışlıkla açıklanamayacağını göstermektedir. Temel amacı Orta Asya ülkelerindeki dini radikalizmin temel sebeplerinin ele alınması olan bu çalışmada; Orta Asya’da İslam ele alınmış, dini radikalizm açıklanmış ve bölgedeki dini radikalizmin sebepleri üstünde durulmuştur. Araştırmada tarihsel ve betimsel araştırma şekilleri kullanılmıştır. Kitap, yazı, web kaynakları, mecmua vb. yazılı kaynaklar ile araştırmacıların gözlemlerinden yararlanılmış olup; data işleme aracı olarak toplumsal bilimlerde kullanılan nitel ve nicel data işleme yöntemi esas alınmıştır.