Söylev (Söylev) Nedir? Söylev Söylev Özellikleri Hakkında Özetlemek gerekirse Özet Informasyon
Bir kişinin topluluk önünde bir düşünceyi açıklamak, bir inancı korumak için çaba sarfetmek, bir görüşü benimsetmek amacıyla yaptığı coşkulu ve etkisinde bırakan konuşmalara söylev (söylev/hitabet); konuşmayı meydana getiren kişiye de hatip denir.
Söylev Söylev genel özellikleri:
– Dinleyicileri yakından ilgilendiren bir mevzu ele alınır.
– Düşünceye dayalı bir yazı planına bakılırsa oluşturulur.
– Mevzuyla ilgili soyut düşünceler değil, somut örnekler verilir.
– Çoğu zaman söyleşmeye bağlı ifade biçimi kullanılır. Mevzuya bakılırsa emredici ifade, coşku
ve heyecana bağlı ifade biçimleri şeklinde değişik ifade biçimlerinden de yararlanılabilir.
– Mütevazı, açık, etkisinde bırakan ve coşku verici bir dil kullanılır.
– Dil alıcıyı harekete geçirme işlevi ve heyecana bağlı işlevinde kullanılır.
– Ünlem cümlelerine sıkça yer verilir, uzun cümlelerden ve basmakalıp ifadelerden kaçınılır.
– Etkili ve vurgulu bir cümle ile bitirilir.
Topluluk önünde bir düşünceyi açıklamak, bir inancı korumak için çaba sarfetmek, bir görüşü benimsetmek amacıyla meydana getirilen söylevlerin belli başlı çeşitleri şunlardır:
Siyasal söylev: Daha oldukca devlet adamları ile parlamento üyeleri tarafınca siyasal mevzularda meydana getirilen konuşmalardır. Bu tür konuşmalar çoğu zaman millet meclislerinde, seçim meydanlarında, siyasal toplantılarda ve mitinglerde yapılır.
Askerî söylev: Komutanların askerlerini duygulandırıp coşkulandırmak, onlara cesaret vermek amacıyla yaptıkları konuşmalardır. Bu tür konuşmalar savaşlarda, kışlalarda yapılır.
Hukuki söylev: Hukuk mevzularında bilhassa mahkemelerde görülen davalarla ilgili meydana getirilen konuşmalardır. Hukuki kavram ve terimlere çokça yer verilir. Savcıların iddianameleriyle avukatların savunmaları bu türün en yaygın örnekleridir.
Bilimsel nitelikli söylev: Bir bilim ve data branşında uzmanlaşmış kişiler tarafınca akademi ve üniversitelerde, bilimsel toplantılarda meydana getirilen konuşmalardır. Bilimsel toplantıların açılış konuşmaları, bilimsel ödüllerin dağıtım törenlerinde meydana getirilen konuşmalar bu türün garip örnekleridir.
Dinî söylev: Peygamberler ve din adamları tarafınca mabetlerde dinî ve etik mevzularda meydana getirilen konuşmalardır. Bu tür konuşmaların amacı insanları dinin temel ilkeleri hakkında aydınlatmak; doğruluğu, iyi ve güzel ahlakı aşılamaktır. Din adamlarının hutbeleri, vaazları, sohbetleri ile radyo ve televizyonda meydana getirilen etik konuşmalar bu tür söylevlerin örnekleridir.
Dünya Edebiyatında Söylev:
Batıda söylev türünün ilk örneklerini veren sanatçılar
Söylev türünün dünya edebiyatında ilk örnekleri Eski Yunan Edebiyatı‘da ortaya çıkmıştır. Eski Yunan hatiplerinden en meşhurları Perikles, Demosthenes (Demostes) ve Eschıne’dir (Eşin). Perikles’in söylevleri günümüze ulaşmamıştır. “Hatiplerin Sultanı” diye malum Demosthenes’in en mühim söylevi ise Yunanistan’ı ele geçirmeye çalışan Makedonya hükümdarı Filip’e karşı yaptığı konuşmalardır.
Romalıların Yunanistan’ı ele geçirmesiyle, Latin edebiyatında da söylev gelişmeye başlamıştır. Hitabet eğitimini Yunanistan’da yapmış olan Çiçero bu türün en iyi örneklerini vermiş ve hatipler ile alakalı fikirlerini, “De Oratore” adlı kitapta toplamıştır. Fransız edebiyatında ise Bossuet (Bosse), Mirabeau (Mirabu) meşhur hatiplerdir.
Arap edebiyatında İslamiyet öncesinde hitabete büyük ehemmiyet verilmiş ve meşhur hatipler yetişmiştir. İslamiyet’in doğuşu ile hitabet oldukca daha gelişmiş bir düzyazı türü hâline gelmiş ve birçok hatip yetişmiştir. Hz. Muhammed’in insanları dine çağırmak ve muhataplarını etkileyip ikna etmek için yaptığı konuşmalar ile Veda Haccı esnasında yaptığı konuşma (Veda Hutbesi) Arap edebiyatının ve İslam dünyasının mühim örneklerindendir. Bu dönemle beraber İslam dünyasında hutbe geleneği oluşmuş ve buna bağlı kurallar belirlenmiştir.
Türk Edebiyatında Söylev:
Türk edebiyatında Bilge Kağan’ın Türk milletine seslendiği Orhun Abideleri (Göktürk Yazıtları) ilk söylev olarak kabul edilir. İslamiyet tesirinde gelişen Türk edebiyatında daha oldukca askerî ve dinî söylevler dikkat çeker. Sadece bunların birçoğu günümüze ulaşmamıştır.
Türk edebiyatında Batılı anlamda söylevin ilk örnekleri Tanzimat Edebiyatı Süreci’nde verilmeye başlanır. Mustafa Reşit Paşa’nın Tanzimat Fermanı’nın ilanı için Gülhane’de toplanan kalabalığa yaptığı konuşma bu devrin meşhur söylevidir. Türk edebiyatında söylev türü, İkinci Meşrutiyet’ten (1908) sonrasında gelişmeye başlar. Maliye Nazırı Cavit, Lütfi Fikri, İzmir Mebusu Seyit, İsmail Hakkı, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Ömer Naci bu devrin mühim hatiplerden bazılarıdır.
Millî Savaşım Süreci’nde Mehmet Akif Ersoy, Halide Edip Adıvar, Hamdullah Suphi Tanrıöver söylevleriyle öne çıkan hatiplerdir. Mehmet Akif Ersoy’un Kurtuluş Savaşı esnasında Anadolu’da çeşitli camilerde verdiği vaazlar halk üstünde oldukca etkili olmuştur. İzmir’in işgalini protesto etmek için Sultanahmet Meydanı’nda düzenlenen mitinglerde Halide Edip ve Hamdullah Suphi yaptıkları konuşmalar ile Türk milletinin duygularını tüm dünyaya haykırmışlardır.
Cumhuriyet Süreci’nde Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamı süresince, çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalarla Türk edebiyatında söylev türünün en güzel ve başarılı örneklerini vermiştir. Bu devrin mühim hatiplerinden bazıları şunlardır: Hamdullah Suphi, Mustafa Necati, Mahmut Esat Bozkurt, Ruşen Eşref Ünaydın, Behçet Kemal Çağlar, Selim Sırrı Tarcan, Osman Bölükbaşı…
İslamiyet Tesirinde Gelişen Türk Edebiyatında Söylev:
Bu zamanda söylev türü diğer millet ve medeniyetler ile karşılaştırma edildiğinde bir edebî tür olarak dinî ve askerî çeşitlerinin dışında oldukca fazla gelişmemiştir. Divan edebiyatında daha oldukca şiir türüne ve belli başlı düzyazı türlerine ağırlık verilmesi, halk edebiyatının ise sözlü geleneğe dayanması bu türün gelişimini negatif etkilemiştir. Bu dönemden günümüze söylev türünde oldukca fazla metin ve data ulaşmamıştır.
Padişahların, sadrazamların, komutanların bilhassa savaş meydanlarında yaptıkları konuşmalar bu devrin askerî söylevlerine örnek gösterilebilir. Sultan Alparslan, I. Murat, Fatih Sultan Mehmet, Kanunî Sultan Süleyman, Sadrazam İbrahim Paşa, III. Selim’in bu tür söylevlerinden bazıları dönemin tarihçileri tarafınca kayıt altına alınmıştır. Bu dönemin en karakteristik söylevleri camilerde meydana getirilen hutbe ve vaaz türündeki dinî söylevlerdir. Bunların dışında tasavvuf ve tarikatların yaygınlaşmasıyla beraber tekkelerde meydana getirilen konuşmalar (sohbetler) da bu türün örnekleri sayılır.
Tezkiretü’l evliya türündeki eserlerde tanınmış büyük mutasavvıfların sohbetlerinden parçalar nakledilmiş, kimi vakit da bu sohbetler müritleri tarafınca derlenerek kitap hâline getirilmiştir. İlk büyük Türk mutasavvıflarından Ahmet Yesevi dinî söylev türünde en eski ve başarılı örnekleri vermiştir. Mevlâna’nın Konya’da yaptığı yedi vaazından meydana gelen “Mecâilis-i Seb’a”, Aziz Mahmut Hüdayi’nin “el-Mecâlisü’l-va’ziyye” ve “Nesâih ve Mevâiz” adıyla derlenen vaazları bu dönemin önemli dinî söylevleridir.
NUTUK (SÖYLEV) NASIL YAZILIR?
Bu yazımızda, güncel bir mevzudan yola çıkarak bir söylev metni yazacaksınız. Bir söylev yazarken aşağıda belirtilen esaslara uyulması gereklidir:
• Dinleyicileri yakından ilgilendiren bir mevzu ele alınmalıdır.
• Dinleyicilerin dikkatini söylev üzerine çekmek için mevzu açık, mütevazı ve inandırıcı biçimde ortaya konmalıdır.
• Mevzu hakkında önceden geniş bir hazırlık yapılmalıdır.
• Mevzuyla ilgili bütün data ve belgeler toplandıktan sonrasında söylevin planı hazırlanmalıdır:
Giriş bölümü: Mevzuya giriş yapılır. Söyleve etkili bir başlangıç yapmak için içeriğe uygun sual sorma, şiir okuma; bir fıkra, hikâye, anı anlatma şeklinde tekniklere başvurulabilir.
Gelişme bölümü: Mevzunun temel nitelikleriyle ortaya konduğu bölümdür. Bu bölümde önce problemle ilgili bir öneri ya da sav ileri sürülür. Sonrasında problemle ilgili vaka ve düşünceler açıklanır, mevzu geliştirilir. Mevzuyla ilgili iddia ve ispatlara değinilerek karşıt fikirler çürütülür.
Sonuç bölümü: Bu bölümde son ve kati yargı belirtilir.
• Söylevlerde çoğu zaman söyleşmeye bağlı ifade biçimi kullanılabilir sadece söylevin mevzusuna bağlı olarak emredici ifade, coşku ve heyecana bağlı ifade biçimlerinden de yararlanılabilir.
• Söylevlerde dil alıcıyı harekete geçirme ve heyecana bağlı işlevlerinde kullanılmalı, kısa cümleler tercih edilmeli ve basmakalıp ifadelerden kaçınılmalıdır. Söylev etkili ve vurgulu bir cümle ile bitirilmelidir.
NUTUK SÖYLEV NASIL SÖYLENİR?
Söylevler, topluluk önünde meydana getirilen konuşmalardan biridir. Yazmış olduğunuz söylevi arkadaşlarınıza sunmadan önce yazınızı yeniden gözden geçiriniz. Konuşma metninizi planlayarak buna uygun konuşma kartları hazırlayınız ve konuşmanızı kesinlikle prova ediniz.
Söylevler dinleyicilerin zevkleri, kültür düzeyleri, gereksinimleri dikkate alınarak oluşturulmalı; konuşmanın üslubu buna göre belirlenmelidir. Konuşmanıza dinleyicilerinize uygun bir hitap cümlesi ile başlayınız. Etkili ve kısa cümlelerle mevzuya giriş yaptıktan sonrasında sözü uzatmadan aslolan mevzuya geçiniz.
Söylevlerde inandırıcı olmak ve dinleyicilere güven vermek önemlidir. Bunun için hatip her şeyden önce anlattıklarına kendi inanmalı, samimi olmalıdır. Dinleyicilerin dikkatini mevzuya çekebilmek için sesinizi çok iyi kullanmalı, vurgu ve tonlamalara özen göstermelisiniz. Söylev veren kişinin duruşu, jest ve mimikleri, hareketleri çok önemlidir. Bundan dolayı gövde dilini etkili kullanmaya çalışınız.
Konuşmanızda akıcılığı bozacak davranışlardan kaçınınız. En çok meydana getirilen söylev kusurları; söyleyişte yersiz ve gereksiz vurgular, anlaşılmaz ve abartılı sözler, yersiz bağırtılardır. Hatip bunlardan uzak durmalıdır. Konuşma esnasında dinleyicilerle sürekli göz teması kurmalı, metne mümkün olduğunca azca bakmalısınız. Konuşmanızı dinleyicilerle iletişimi kesmeden devam ettirmelisiniz.
İyi bir hatip, söylevin amacını gerçekleştirmek için dinleyicileri düşündürebilmeli, onlarda ilgi uyandırabilmeli, hedeflediği davranışlar için onları harekete geçirebilmelidir. Size ayrılan süreyi verimli kullanarak söylevinizi konuşmayı özetleyici ve zihinde kalabilecek heyecanlı ve açık cümlelerle bitiriniz.
NUTUK (SÖYLEV) ÖRNEĞİ
III. SELİM’İN NUTKU
Atalarım ve dedelerim savaşçı ve akıncı Padişahlar olup kırk elli şahlık bölgeleri, başta Tanrı’ın yardımı, sonrasında da din yolunda düşman silâhlarına kendini siper eden yeniçeri ocakları gazilerinin gösterdiği çaba ve sebatla fethettiler.
O gaziler, o yiğitler padişahlarını baba şeklinde bilip “Tanrı’a, Resulüne ve onun Halifelerine itaat” âyetine uyarak düşman karşısında demir duvar şeklinde dururlar, şiddetlere ve mihnetlere dayanıp katlandılar. Hak din uğrunda, aslanlar şeklinde çarpışanları Tanrı da muvaffak kıldı.
Bu yüzdendir ki adları kıyamete kadar dualarla yâd edilecektir. Esirgeyen ve bağışlayan Tanrı her birinin yerini Aden etsin âmin. Tanrı’a hamd ederiz ki zamanımızdaki askerler de onlardan farksızdır. Kim bilir içlerinde öyle yiğitler vardır ki gözü peklikte ve fedakârlıkta eskileri de geride bıraksalar yeridir. Bu iyi mi oluyor da, Tanrı ve Muhammed düşmanı bir avuç din düşmanları memleketlerimizi elimizden almaya başlıyor. Kur’an, Müslüman’a zafer vaat etmiştir fakat şu şartlarla:
Birincisi; dünyanın bütün hırslarını ve bağlarını unutup bir kenara itmesini, ya gazi ya şehit rütbesine erişilmesini gönlünde duymuş ve aklına koymuş olmak.
İkincisi; askerin kumandanına bütün gönlüyle bağlı ve itaatli olması, onun dur dediği yerde durup, yürü dediği yerde yürümesidir.
Üçüncüsü; ecel gelmeyince ölmeyeceğini, eceli yetmişse rahat döşeğinde bile gelip kendini bulacağını bilmesidir. Bu şartları yerine getiren orduya Tanrı’ın zaferi bağışlamadığı görülmemiştir.
Moskoflar, (…) açlığa da susuzluğa da katlanarak yaraya, bereye aldırmayarak, beş yüz yıldan beri kâfirlerin sırtını yere getirmeyi tane edinmiş Osmanlı Devleti’ne zarar verip, haraplık getirip durmaktadırlar.
(…) Çok küçük olanları da sürüp götürüp Hristiyan hayata geçirmeye çabaladılar. Yazık, çok yazık, din gayreti, yeniçeri yiğitliği ne oldu. Ben şehzade iken böyle kara haberler işitir de kan ağlardım, gözlerime uyku girmez olurdu. Şimdi padişahım, hâlimi bir düşünün.
Mert olup, başa gelenleri duyup, dinleyip de gayretlenmeyen, Yüce Tanrı’tan zafer dileyip de cenge atılmayan, yarın mahşer günü yüce divanda, Tanrı’a ve Resûlullah’a ne yanıt verecek? İslâm olanlara bu hakaretleri reva gören düşmanların isteğini, amacını bilmeyecek ne var? Dünyada hepimiz gelip geçici, konup göçücüdür. Ne kadar yaşasak eninde sonunda ölecek değil miyiz? Ölümün elinden kurtulan var mı? Düşman elinde tutsak düşen kızlar, çocuklar, yaşlılar, yarın mahşer günü yakamıza yapışırlarsa ne yapacağız? Ahirette azap çekmek çok zor olsa gerek.
Benim sizlerden bir esirgediğim yok. Elimden geleni, devletin gücü yettiğince size ulaştırıyorum. Padişahların boynuna borç olanı ben de yapıyorum. Kıyamet gününde bana siz değerli ziyaretçilerimizin yüzünden bir sual yönelirse “Ya Rabbi, ben kulun, senin dinine can baş koyacak gazilere ihtiyaç duyulan nasihati ettim.” derim o vakit elbet Tanrı beni affeder; “Peki, ya sizler ne yanıt vereceksiniz?
Yiğit kullarım, aslan kullarım, hepinizden isterim ki çaba kemerini belinize birkaç yerden bağlayıp düşman üzerine gözlerinizi kırpmadan, korkaklık ve alçaklık edenleri adamdan saymadan Tanrı’ı yanı başınızda hissederek atılın. Benim duam hep sizinle beraberdir. Büyüğünüz, küçüğünüz berhudar olasınız.”
Yukarıda okuduğunuz metin, III. Selim’in Osmanlı-Rus Savaşı’nda askerlere cesaret vermek amacıyla söylediği nutuktan alınmıştır. III. Selim 1789 senesinde tahta çıkınca halk içinde coşku yaratmıştır. Devletin bozulan düzeni için bazı tedbirler almaya başlamış, orduyu iyileştirmeye çalışmıştır.
III. Selim tahta çıktığı zaman Osmanlı Devleti Rusya ile savaş hâlindeydi. Osmanlı ordusunun durumu iyi değildi, yeniçeriler içinde başıbozukluk hâkimdi. İstanbul’daki saray ve devlet adamları ordunun bu kötü durumunu bilmedikleri için savaşa devam etmek taraftarı idiler; padişah da bu yolda orduya teşvik edici ve cesaret verici fermanlar göndermekte idi.
Kemankeş Mustafa Paşa komutasındaki kuvvetler Yaş üzerine yürürken Fokşani civarında Rus kuvvetlerine yenilmiştir (1 Ağustos 1789). Bunun üzerine III. Selim morali bozulan askere cesaret vermek üzere bir konuşma hazırlar. Bu konuşmayı bir buyrultu ile orduya okunmak üzere gönderir. Padişahın konuşması orduya okunması mümkün ve çoğaltılarak her tarafa dağıtılır.
III. Selim Kimdir Hakkında Özetlemek gerekirse Özet Informasyon (1761-1808)
III. Mustafa ve Mihrişah Sultan’ın çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Küçük yaştan itibaren babasının, babasının ölümünden sonrasında da amcasının nezaretinde iyi bir eğitim aldı. III. Selim, 7 Nisan 1789 tarihinde 28 yaşındayken amcasının vefat etmesi üzerine tahta çıktı. Osmanlı Devleti’nde köklü bir yapısal değişikliğe gerek olduğu inancına haiz olan III. Selim, yenileşme hareketlerini başlattı.
III. Selim tahta çıktığında Osmanlı Devleti hem Avusturya hem de Rusya’yla savaş hâlindeydi. Başarısızlıkla sonuçlanan bu savaşlar 1792 senesinde Avusturya’yla meydana getirilen Ziştovi Antlaşması ve 1792 senesinde Rusya’yla meydana getirilen Yaş Antlaşmasıyla son buldu. Edebiyatı, şiirleri, yazmayı çok seven III. Selim bununla beraber iyi derecede Farsça ve Arapça bilmekteydi.