Dikkat üzerimize tekli yağıyor! Her tarzdan ve her yerden hem de… Bunların kimi bir albüme bağlanacak kimi ise maalesef Instagram paylaşımının müzik dünyasındaki versiyonu olarak duracak. Bigün kıymetli müzisyenlerimiz yeni parçalarını Instagram konularında “New Post” sticker’ıyla paylaşacak diye korkuyorum. Elbet bu da bir üretim biçimi; kimseyi “Niçin albüm yayınlamıyorsun?” diye yargılayamayız.
Sadece ince elenmiş sık dokunmuş, “piyasanın talebine bakılırsa” cilalanmış ve paketlenmiş tek bir parça çıkararak “görünür kalmak” daha azca riskli olduğundan, teklilere -özellikle pop dünyasında- bu denli yaygın halde başvurulduğu argümanına da uzak değilim. Burada “piyasanın talebine bakılırsa” noktası oldukça eleştiri. Tekliler çağlarında olduğumuz benzer biçimde bununla birlikte playlist’ler çağındayız. Müzik platformlarının “ruh halimize” ya da geçmiş tercihlerimize bakılırsa sunmuş olduğu listeler epey revaçta. Baştan sona bir albüm deneyimi yaşamak, tek tek şarkılar dinleyip direksiyonu algoritmaya bırakmaktan normal olarak daha zahmetli.
Fakat gene de sevdiğimiz bir şarkıcının, grubun yeni bir albüm çıkaracağı haberi hala büyük coşku yaratmakta. Bunu da göz ardı etmemek lazım.
Buradan nereye varacağım? Bir Daily Mail haberine değineceğim. Bilim adamları 1950’den başlayarak bugüne dek Billboard’un yıl sonu sıralamasında ilk 5’te yer edinen şarkıları incelemiş. Queen Mary University of London bünyesindeki ekip, melodilerin giderek daha basitleştiğini bulmuş. Popüler şarkıların giderek daha basitleştiğini bulmak için bilimin seferber edilmesine gerek var mıydı bilmiyorum fakat latife bir yana araştırmanın epey çarpıcı bilgileri mevcut.
Melodik karmaşıklık (kompleksite) noktasında 1975 ve 2000’de mühim, 1996’da ise minik bir düşüş görülmüş. 1975’teki keskin düşüşü new wave, disko ve stadyum rock benzer biçimde türlerin yükselişine bağlayan bilim adamları, 1996 ve 2000’deki düşüşü ise hip-hop’un yükselişine ve ses döngülerinin yine yine çalınmasını elde eden dijital ekipmanlara bağlamış… Fakaaat!
Scientific Reports dergisinde piyasaya sürülen analizde, ritmin ve düzenlemelerin karmaşıklığının on seneler içinde azalmasına karşın, saniyede çalınan nota sayısının arttığı da ortaya çıktı. Yalnız araştırmadaki şu bölüm epey çarpıcı:
Bu analizlerden ortaya çıkan genel görüntü, bilhassa 2000 yılından bu yana popüler melodilerde süre içinde karmaşıklığın azaldığını ve nota yoğunluğunun arttığını gösteriyor. … 50’li yıllarda müzik prodüksiyonunda kullanılabilecek tını yelpazesi, o dönemde mevcut fizyolojik enstrümanlar ve aksesuarlarla çıkarılabilecek seslerle sınırlıydı. … Günümüzde dijital müzik prodüksiyon yazılımlarının erişilebilirliği ve milyonlarca sample ve loop’tan oluşan kütüphaneler yardımıyla, bir dizüstü bilgisayarı ve web bağlantısı olan hepimiz hayal edebileceği her sesi yaratabilir.
Samsung’un yaptığı bir başka araştırma ise pop şarkılarının gelecekte daha kısalacağını dile getiriyor. Sebep ise gençlerin dikkat eşiğinin her geçen gün düşmesi. “Bir sonraki içeriğe geçme” bağımlılığı sebebiyle 2000’den bu yana bir sonraki şarkıya geçme eşiği, ilk 12 saniyeden ilk 8 saniyeye gerilemiş. Bunun da şarkı sürelerine yansıdığı düşünülüyor.
Peki bunun gerçeklik oranı var mı? Maalesef var. Spotify’da Hot Hits Türkiye listesine baktığımda 50 şarkılık listede yalnız 7 şarkının 4 dakika ve üstünde olduğu görülürken, 3 dakikadan kısa şarkı sayısı ise 30 çıktı… ElMusto’nun Dale Don Dale, Lvbel C5’in nE!?, Jeff Redd’in ise SAGOLUYORUM (BIG TERORISTA) adlı “paylaşımları” ise listedeki iki dakikadan kısa devam eden üç içerik olarak dikkat çekiyor.
İlginçtir ki bu şarkılara hakikaten iki dakika katlanmak mümkün değil. Dolayısıyla oldukça doğru bir tercih olmuş, kutlama etmek lazım. Öte taraftan bu sıralama yardımıyla Lvbel C5’in SUBMARINER adlı şarkısının bir skeç ya da parodi değil ciddi ciddi bir şarkı bulunduğunu öğrendim.
Alaaddin’e büyülü lambayı ben sattım / Gittim kendime bir saat aldım / Sabmarinaa
Bunların yanında Khontkar, Paul Simon kalır hakikaten… Her neyse.
Evimizdeki Saat – Acı Ve Istırap
Ara sıra adları sebebiyle karikatürize edilen alternatif müzik grupları ve projeleri, aslen viran halde duran ana akıma bakıldığında çoktan alternatif olmaktan çıktı. Popüler müzik mahallesi kentsel dönüşüm beklerken, fırsatçı müteahhit benzer biçimde türeyen istekli prodüktörler, bazı tiplere rapçilik oynatıyor. Günümüzdeki tablo bu şekilde. Hepimiz kalıcı olamayacaklarının bilincinde sadece ümit işte…
Her neyse alternatif, popüler müzik ve rock’ın kendisine dönüşürken bu dönüşümde Evimizdeki Saat de kesinlikle hususi bir yerde duruyor. Bizi Orada Arama ve Huzursuzluğun Meyvesi adlı iki stüdyo albümü bulunan proje, derdini kendine özgü hüzünlü sadece muzip bir üslupla konu alıyor. Uzunlar ise Evimizdeki Saat’in “jackpot” eseri adeta. Sadece Evimizdeki Saat, Uzunlar‘dan oldukça daha fazlası.
Velhasıl Eren Alıcı üretmeye devam ediyor. Ilkin 7 Haziran’da Birazcık Ağladım gösterildi, 5 Temmuz’da ise Acı Ve Istırap. Birazcık Ağladım indie pop, chillwave hatta acayip bir halde nakarata girişte Earth, Wind & Fire’ın Fantasy‘sini aklıma getiren akor dizilimiyle (Buraya Organize İşler‘den “Bu çocukta da bu var: Benzetiyor” repliği gelebilir) disco havasını da kuşkusuz içinde barındıran bir emek harcama.
Birazcık Ağladım‘ın verdiği ayrılık sonrası seyahat hissini Norah Jones’un 2012 tarihindeki oldukça oldukça sevdiğim indie pop albümü Little Broken Hearts‘ta almıştım. Tüm bu çağrışımlar ve Alıcı’nın derdini anlatma biçimi Evimizdeki Saat’in tarzını “iyi hissettiren hüzünlü şarkılar” olarak kendimce tanım etmeme niçin oluyor. Hatta bu emoji “:’)” oldukça daha iyi konu alıyor, anlatmak istediğimi.
Acı Ve Istırap da bu aşamada Birazcık Ağladım‘ın peşine cuk oturan, ayrılıkta ağlamanın arkasından gelen yalancı güçlenme fazını temsil ediyor benzer biçimde. Kuvvetli ve emin klavye tercihleri tam da bu hissi veriyor. Fakat yukarıda da bahsettiğim benzer biçimde o hüznü şarkının her yerinde duymak mümkün.
Ve şimdi yorgunum yalnız / Tükendi tüm gücüm maalesef / Seninle eskiyi yad ederken birden / Kafam kaçar gider müsaade et
Şarkının yalnız 2 dakika 7 saniye sürdüğünün de altını çizmem gerek. İlk nakaratta olmayabilir sadece ikinci nakaratın son mısrası “Unutmam hepsi beynimde” derhal peşinden, biriken enerjiyi boşaltmamızı sağlayacak bir klavye solosunu hak ediyormuş. Bir tek 127 saniye devam eden ve tadı damağımızda kalan (onlarca kere başa sardım) şarkı, hakikaten uzun bir soloyu dahi rahatça kaldırabilecek türden…
Hem Birazcık Ağladım hem de Acı Ve Istırap habercisi oldukları yeni albüme dair coşku verici işler. Lo-fi leziz bir synthpop güvenli olun bilincinde olmadığımız gereksinimlerimizden!
Ceza – Maytap
12 Temmuz’un ilk saniyeleri Ceza’nın yeni parçası Maytap ile alev aldı. Tarkan’ın ya da (gelecekte hafta bu köşede yeni albümünün incelemesini okuyacağınız) Eminem’in her işi iyi mi coşku yaratıyorsa Ceza’da da benzer bir beklenti ve coşku dalgası duymak mümkün. “Ceza yeni şarkı çıkarmış” haberi, biliyorum ki rap ile alakası olmasa dahi bir sürü insana işi gücü bıraktırır. Ben de haliyle hatırlatıcımı kurdum, yayınlanır yayınlanmaz parçayı dinledim. Sonrasında birkaç kez daha dinledim…
Çarpılmak, sarsılmak ne bileyim Ceza’nın akıcılığından etkilenmek istedim sadece olmadı. Ceza eskiden “patlayan bir bomba” iken bu parçayla maalesef bir “maytap” yıkıcılığını geçememiş. Ayrıca Maytap hala yeni yetme rapçilerin senelerce uğraşsa erişemeyeceği bir kalitede sadece Ceza seviyesinde averaj bir parça olarak değerlendirmekten öteye geçemiyorum.
Neoklasik rap düşüncesinden epistemolojik bi’ kopuşu temsil et / Heterodoks yaklaşım günümüzde giderek ön plana çıkıyo’ rap’i temsilen
Bunda evet, nostalji hissi de etkili olmuş olabilir. Fatih Akın’ın unutulmaz İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek‘i 20. yaş günü vesilesiyle tekrardan seyredip Ceza’yı görünce ve üstüne Rapstar‘ın da 20 yıl ilkin tarihte şu sıralar çıktığını anımsayınca Maytap yaratabileceği etkiyi de fazlasıyla yitiriyor.
Evet rap’in ahırında bi’ ton keçi (Me) / Hepsinin başlangıcında bekliyo’ tefeci (Ah)
Fakat suçu nostaljiye atamam. Ceza’nın yukarıdaki iki örnek benzer biçimde ustalığını konuşturduğu birkaç gönderme haricinde tekdüze kalan parçanın temel problemi ise heyecansız ve Ceza’nın eslerini iyice trap’leştiren ve flow’unu da negatif etkileyen beat’i.
Nilüfer Yanya – Call It Love
Barbados asıllı İrlandalı bir anne ve Türk bir babanın kızı olarak Chelsea, Londra’da büyüyen Nilüfer Yanya, adını Nilüfer’den alıyor. Babası, bir Türkiye ziyaretinde sesine ve isminin tınısına fanatik kalmış olduğu müzisyen Nilüfer’in adını kızına vermek istemiş. 1995 doğumlu Nilüfer Yanya, 2019’da Miss Universe ve 2022’de Painless albümlerinden sonrasında şimdi de 13 Eylül’de yayınlanacak üçüncü stüdyo albümü My Method Actor‘a teklilerle dinleyicilerini hazırlıyor.
Şu zamana kadar Method Actor ve Like I Say (I runaway) adlı iki parçayı dinlemiştik. Call It Love ise iki parçanın aksine daha “slow” bir iş. Indie rock ve indie pop içinde gidip gelirken caza ve psikedelik popa da uzanan tarzıyla Yanya, bu projedeki “yaratıcı ortağı” Wilma Archer ile beraber albümdeki parçaları kaleme aldı ve 10 şarkıyı Londra, Eastbourne ve Galler’de yazıp kaydetti.
Şu zamana dek çıkardığı iki stüdyo albümü ve EP’leriyle pozitif eleştiriler alan Nilüfer Yanya, NPR’ın Tiny Desk’inde de Tonight Show’da da sahne almış bir isim. Çıkan teklilere bakılırsa beklentileri karşılayacak benzer biçimde duran bu albümüyle Türkiye’de de popülaritesinin artmasını umuyorum. Yoğun bir yazım sürecinden geçip haliyle yoğun bir anlatıma haiz olan parçalarda ağırlıklı olarak “yeni bir döneme geçiş” teması işleniyor. Şimdiden merakla umuyorum.
Tarihte şu sıralar
- Bruce Springsteen’in unutulmaz Born In The U.S.A. albümü 40 yıl ilkin şu sıralar (7 Temmuz 1984) ABD listelerinde 1. sıraya yerleşti. Springsteen aslen albüme adını veren parçasında “ABD’li olmakla” övünmüyor aksine bilhassa Vietnam Savaşı esnasında ve sonrasındaki atmosfer sebebiyle ülkesini eleştiriyordu. Hakikaten yanlış anlaşılan bu parça, bilhassa 11 Eylül terör saldırısından sonrasında milliyetçi bir slogana dönüşecekti. Springsteen’in şarkıya aslen Vietnam adını vermeyi düşündüğü rivayet edilir…
- Şarkı sürelerinden söz etmişken Guns N’ Roses’ın unutulmaz eseri November Rain, 32 yıl ilkin şu sıralar (27 Haziran 1992) Billboard HOT 100’e girmiş ve üçüncü sıraya kadar yükselmişti. 8 dakika 57 saniyelik şarkı, Top 20’ye girmeyi başaran en uzun şarkı rekoruna haiz. Şarkının 1.5 milyon dolara mal olan efsanevi klibi ise o dönemin en yüksek bütçeli klibi konumundaydı.
Fütursuzca sıralıyorum: Ceza albümleri
Bazı şeyleri yarı bilgili yarı kişisel bir halde sıraladığım bu bölümün bu haftaki konuğu Ceza. Türkiye’de bir maxi-single olarak gösterilen Feyz Al‘ı bir kenara ayıracağım ve albümleri devamlı olduğu benzer biçimde “en iyiden daha azca iyiye doğru” sıralayacağım. Eğer haksızsam ve bana sözler hazırladıysanız sizler de kendi sıralamanızı [email protected] adresine iletebilir, dümdüz adım ve soyadımla var olduğum toplumsal medya mecralarından bana ulaşabilirsiniz!
Rapstar
Med-Cezir
Yerli Plaka
Suspus
Onuncu Köy