Çeşitli milletlerin şiirlerinde ahengi sağlamak amacıyla hecelerin sayı ya da niteliklerini esas alan bazı ölçülerin kullanıldığı bilinmektedir. Türk şiirinde de biri hece ölçüsü (=hece vezni), diğeri de aruz ölçüsü (=aruz vezni) olmak suretiyle iki ölçü kullanılmıştır. Hece ölçüsü şiirin tüm mısralarındaki hece sayısının eşitliğine, aruz ölçüsü de açık (=kısa) ve kapalı (=uzun) olarak nitelenen hecelerin bir şiirin tüm mısralarında aynı seviye içinde tekrarlanması esasına dayanır.
Gerek hece, gerekse aruz ölçüsünün görevi şiirde ritmi sağlamaktır. Bu ölçüler vesilesiyle tertipli ses oluşumları elde edilerek şiire müzik ögesi katılır. Ölçü haricinde kafiye, vurgu, mısralardaki durak bölgeleri ve ses tekrarları da şiirde ahengi elde eden ögelerdendir. Aruz çoğu zaman klâsik dönem Türk şiirinde, hece ise halk şiirinde kullanılmıştır.
Aruz, Arap edebiyatında doğan ve oradan Fars ve Türk edebiyatlarına ve öteki İslamî edebiyatlara geçmiş bir şiir ölçüsüdür. Arap şiirinde aruz veznini bir esasa bağlayan el-Halîl b. Ahmed el-Ferahidî (öl. 791)’dir . Ondan ilkin de Araplar aruzu, kuralları belirlenmemiş bir âhenk sistemi olarak şiirde kullanmış ve uygulama kanalıyla öğretmişlerdir. Sadece Halil’in emekleri sonucunda bu uygulamalar ve dağınık bilgiler bir esasa bağlanmış ve aruz bir bilim dalı olarak Arap edebiyatı ndaki yerini almıştır.
Arap aruzu İran edebiyatına geçtiğinde bazı değişikliklere uğramıştır. Bu değişikliklerden en önemlisi Arap aruzundaki bazı bahir (<bahr)lerin kullanılmaması ve bazı yeni bahirlerin ilave edilmesidir. Bir öteki mühim değişim de Arap nazmına nazaran İran aruzunda tef’ile sayısının, buna bağlı olarak mısra uzunluğunun daha da artmasıdır.
Türkler aruz veznini direkt Arap edebiyatından değil, İran edebiyatından almışlardır. Dolayısıyla İran edebiyatında meydana getirilen değişimler de Türk aruzuna yansımıştır. Sadece İran şiirinde kullanılan tüm bahirler Türk şiirine olduğu şeklinde aktarılmamış; İran edebiyatında kullanılan bazı vezinler Türk şiirinde neredeyse asla kullanılmamıştır. Fakat İran aruzu ile Türk aruzu arasındaki fark, Arap şiiri ile İran şiiri arasındaki farka nazaran fazlaca daha azdır. Bundan dolayı Türk aruzunun pek azca değişiklikle İran aruzunu izlediğini söylemek mümkündür.
Türkler Aruzla şiir yazmaya başladıklarında hece veznine yakın aruz vezinlerini tercih etmişlerdir. İslamî dönem Türk edebiyatının ilk büyük şaheseri olan Kutadgu Bilig’in 11’li hece veznine yakın bir bahirden alınmış bir vezinle yazılması bunun en mühim göstergesidir. Bu Türk şiirinin devam enerjisini ve varlığını sürdürme kabiliyetini gösterir. Aruzun Türk şiirine başarıyla uygulanması oldukça uzun bir süre sonundagerçekleşebilmiştir. Bunun sebebi Türkçenin kelime varlığında aruz veznine uygun hecelerin mevcut olmamasıdır. Türk edebiyatının Anadolu sahasındaki ilk ürünlerinde oldukça sık görülen aruz hataları, zaman içinde Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren kelimelerin de katkısıyla giderek azalmış ve aruz vezniyle son aşama âhenkli şiirler yazılmaya başlanmıştır. Türk edebiyatının klâsik olarak nitelenen en uzun ve en olgun döneminde ölçü olarak aruz vezni kullanılmıştır.
Türk edebiyatı Batı edebiyatının tesiri altına girdikten sonrasında da aruz ile ilgi kopmamış, şairler yeni arayışlar ardında koşarken aruzu yeni ifade teknikleri için gene ahengi elde eden ölçü olarak kullanmayı sürdürmüşlerdir. Aruz, Tevfik Fikret (öl. 1915) ve Mehmet Âkif’ (öl. 1936)’in şiirlerinde Türkçe ile en güzel şekilde uyum elde etmiş, Mehmet Âkif ile de günlük dil bile aruzla ifade edilebilir hâle gelmiştir. Fakat Cumhuriyet döneminde aruza ilgi gittikçe azalmış, Yahya Kemal (öl. 1958)’in şiirleri ile de devrini kapatmıştır.
Aruz Türk edebiyatında Halk şiirinde de denenmiş ve divan, selis, semaî şeklinde biçimlerin değişik adlarla adlandırılmasına aruzun belli kalıplarının kullanılması kaynaklık etmiştir.
Aruzla İlgili Temel Kurallar ve Terimler
Aruza Bakılırsa Hece Türleri
Aruz, şiirde açık (=kısa) ve kapalı (=uzun) olarak nitelenen hecelerin öncedenbelirlenmiş bir seviye içinde tekrarlanması esasına dayanan bir şiir ölçüsü; daha doğrusu bir âhenk sistemidir. Dolayısıyla aruz veznini öğrenmek için yapılacak ilk iş, bu vezne nazaran hecelerin ses değerlerini; şu demek oluyor ki, hangi hecenin açık, hangi hecenin kapalı hece kabul edildiğini belirlemektir.
Aruza nazaran üç çeşit hece vardır: 1. Açık (=kısa) hece, 2. Uzun (=kapalı) hece, 3. Medli hece (=bir buçuk hece).
1. Açık hece (=kısa hece):
Sonu kısa meşhur ile biten heceler aruza nazaran açık ya da kısa hecedir: “ge-li-yor”un koyu harşerle gösterilen birinci ve ikinci heceleri şeklinde.
Tek kısa ünlüden meydana gelen heceler de aruzda açık hece kabul edilmiştir: “e-mek”in ilk hecesi olan “e”şeklinde.
Açık heceler, aruz işlemlerinde nokta (.) ile gösterilir.
2. Kapalı hece (=uzun hece):
Sonu ünsüz ya da uzun meşhur ile biten heceler aruzda kapalı ya da uzun hece olarak kabul edilir: “dün-yâ”sözünün heceleri şeklinde.
Tek uzun ünlüden meydana gelen heceler de aruzda kapalı hece olarak kabul edilir: â-teş kelimesinin ilk hecesi şeklinde.
Kapalı ya da uzun heceler, aruz işlemlerinde kısa bir düz çizgi ( – ) ile gösterilir.
3. Medli hece (=bir buçuk hece):
Aruzda bazı heceler ilki kapalı ikincisi açık olmak suretiyle iki hece değerinde kabul edilmiştir. Bu tür hecelere medli hece, bileşik hece ya da bir buçuk hece denir. Medli heceleri dört grupta toplamak mümkündür:
a. Bir uzun meşhur ve bir ünsüzden oluşanlar: âb, âl şeklinde.
b. Bir ünsüz, bir uzun meşhur ve bir ünsüzden oluşanlar: yâr, nâz, sûr, rîz şeklinde,
c. Bir kısa meşhur ve iki ünsüzden oluşanlar: eşk, emr, ömr şeklinde,
d. Bir ünsüz, bir kısa meşhur ve iki ünsüzden oluşanlar: derd, zehr şeklinde.
Bu heceler, düzgüsel bir heceden daha çok uzatılarak okunması mümkün ve bu şekilde okumaya med adı verilir. Aruz işlemlerinde medli heceler bir kısa çizgi ve bir nokta (- .) ile gösterilir. Kısa çizgi, kapalı; nokta da açık heceyi gösterir.
Aruz İşlemleri
Aruz vezninin açık (=kısa) ve kapalı (=uzun) olarak nitelenen hecelerin evvel belirlenmiş bir seviye içinde tekrarlanması esasına dayanan bir şiir ölçüsü bulunduğunu daha ilkin belirtmiştik. fiairler, mısralarını evvel belirlenmiş bu âhenk sistemiyle uyumlu hâle getirebilmek için şiirdeki sesler üstünde bazı değişimler yapmışlardır. Bazılarının şiirin ahengine katkıda bulunmakla beraber bazıları âhenk hatası olarak kabul edilen bu değişimler vasıl, imâle, med, zihâf, tahfîf ve teşdîddir.
1. Vasl (=ulama):
Sonu ünsüzle biten bir kelimeyi, açık hece elde etmek ya da bir kapalı bir açık (=bir buçuk) hece değerinden tek kapalı hece değerine düşürmek için ünlüyle süregelen bir sonraki kelimeye bağlamak; şu demek oluyor ki, “lâzım oldu”yu “lâzımoldu”; “âbâd oldu”yu “âbâ doldu”; “mest oldu”yu, “mes toldu”şeklinde okumaktır:
Örnek
Gitdün ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensüz olan sohbet-i yârânı bile (Neşâtî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Gittin, fakat canı hasretle beraber bıraktın. Sensiz olan dost sohbetini bile istemem artık.”
Beyitteki “Gitdün ammâ”nın aruza nazaran ses kıymeti 4 kapalı hece (= – – – -); vezne nazaran olması ihtiyaç duyulan kıymeti ise, bir kapalı, bir açık ve iki kapalı hece (= – . – -) dir. Mısraı beytin veznine uygun okuyabilmek için “Gitdün”ün ikinci hecesindeki “n”sesini “ammâ”nın başına almak, şu demek oluyor ki “vasletmek” gerekmektedir. Bu işlemi yaptığımızda “gitdün ammâ”, “gitdü nammâ” hâline gelecek; aruza nazaran ses kıymeti de “- . – -“olacaktır. Gene ikinci mısradaki “sensiz olan”ı da beytin vezniyle uyumlu hâle getirmek için “sensi zolan” biçiminde okumak gerekmektedir.
Vasl aruz işlemlerinde düz çizgi ( _ ) işaretiyle gösterilir.
Örnek
Dir _ isem derd-i ser _ oldı lebün _ emmek bana dir
Derd-i ser hâsıl _ ider içse şahıs tatlı şerâb (Emrî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Dudaklarını emmek başımın derdi oldu.”, desem, o da bana “insan tatlı şarap içerse elbet başı ağrır”der.
vasl öncesi: dir isem -> vasl sonrası: di risem
vasl öncesi: hâsıl ider -> vasl sonrası: hâsı önder
Vasl-ı ayn: Vasıl, sadece sonu ünsüz ile biten bir kelime ile ünlüyle süregelen bir kelime içinde yapılabilir. Ayın bir ünsüz olduğundan son sesi meşhur olan bir kelimenin ayınla süregelen bir kelimeye vasledilememesi gerekir. Sadece Türk şairleri bu kurala fazla uymamışlardır; bir ünsüz sesi “ayn”a ya da “aynı”yok sayarak onun ünlüsüne vasletmekte bir sakınca görmemişlerdir. Bu işleme aruzda vasl-ı ayn (=ayn ulaması) denir.
Örnek
Ol âteşîn _ ‘izârdan artuk yakar dili
Hâl-i siyâhı gerçi söyinmiş şerâredür (Emrî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Sevgilinin siyah beni her ne kadar sönmüş bir kıvılcım ise de gönlü o alev ateş yanağından daha çok yakar.”
Arapçada “yanak”anlamına gelen izâr ( ) sözcüğünün ilk harfi “ayn”dır ve “ayn” ünsüz bir harftir. Beyitte âteşîn, ‘izâra vasledilirken bu ayın yok kabul edilmiş ve “âteşîn”in son sesi olan “nun”, “âteşî nizâr”biçiminde “izâr”a vasledilmiştir.
2. İmâle (=imâle-i maksûre):
Kısa ünlüyle biten ya da tek kısa ünlüden ibaret bir açık (=kısa) heceyi, ölçü gereği uzun; şu demek oluyor ki, kapalı (=uzun) hece değerine yükseltmektir.
Şairler imâleyi Türkçe hecelerdeki kısa ünlülerde yapmışlar; Arapça ve Farsça sözcüklerdeki kısa ünlülerde imale yapmamaya büyük itina göstermişlerdir. Sadece Fars şiirinin de etkisiyle “gül ü bülbül”deki “ü”ve “gül-i bâğ”daki “-i”şeklinde Farsça atıf “vav”larını (u, ü) ve tamlama kesrelerini (-i) imaleli olarak kullanmakta bir sakınca görmemişlerdir.
Türkçe kelimelerde, kelime ortasındaki ve “i”sesi dışındaki ünlülerde meydana getirilen imaleler aruzda mühim âhenk kusurlarından biri olarak kabul edilmiştir. İmale çoğu zaman bir vezin kusuru olarak görülmekle beraber bazı durumlarda metne âhenk katan bir öge olarak da değerlendirilebilir. Başlangıç döneminde Türkçe ünlülerde yoğun olarak meydana getirilen imaleler sonrasında Türkçenin söz varlığındaki Arapça ve Farsça kelimelerin artması ile gittikçe azalmış ve bu suni ses değişikliği usta şairler elinde bir âhenk aracı hâline dönüşmüştür.
Örnek:
İşidilir ki uğrılar giricek bir eve dünle
Öli toprağını saçup uyıdurlarmış insânı (Necâtî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Şöyleki söylenir: Hırsızlar geceleyin bir eve girdiklerinde içerideki insanların üstüne ölü toprağı saçarak uyuturlarmış.”
Necâtî’nin bu beytinde koyu harşerle gösterilmiş olan Türkçe kelimelerdeki kısa ünlüler vezin gereği uzun meşhur yerine kullanılmıştır. Türk şiirinin aruz ile tam anlamıyla uyum sağlayamadığı bir döneme ilişik olan bu beyitteki imaleler, imalenin şiirin ahengi üstünde yapmış olduğu negatif etkinin derecesini göstermek için oldukça iyi bir örnektir.
İmâlenin bu türüne imâle-i maksûre adı da verilir. İmalenin bir de imâle-i memdûde ya da medd isminde olan değişik bir türü vardır.
3. Medd (=imâle-i memdûde):
Aruzda medli hecelerin aslolan değerlerinden birazcık daha uzun okunmasına denir. Aslolan anlamı “uzatma” ya da “çekme”dir. Medli hece, “mest” ve “aşk”ta olduğu şeklinde çift ünsüz ile ya da “yâr” ve “dôst”ta olduğu şeklinde bir uzun ünlüden sonrasında gelen bir yada iki ünsüzle biten hecelerdir. Bu heceler aruza nazaran biri kapalı (=uzun) biri de kısa olmak suretiyle iki hece değerindedir. Dolayısıyla med, bu tür bir hecenin aruzdaki ses kıymetini niteleyen bir terimdir.
Medli hecelerin son ünsüz sesleri vezin gereği ünlüyle süregelen bir söze vasledildiğinde med ortadan kalkar ve medli hecenin ulanan ses haricinde kalan kısmı tek kapalı hece değerine düşer. Örnek: “harâb oldu”nun “harâ boldu”; “mest oldu”nun da “mes toldu” hâline getirilmesi şeklinde.
Bir meşhur harften sonrasında sonu ünsüzle biten Türkçe kelimelerde de kimi zaman med yapıldığı görülür: “Dağ”, “var” şeklinde tek kapalı hece tutarındaki Türkçe kelimelerin “dâğ”, “vâr” şeklinde uzatılması ve bu yolla ses değerlerinin bir kapalı heceden bir kapalı bir açık hece değerine yükseltilmesi şeklinde.
Örnek
Yâr hâl-i dilümi zâr bilüpdür bilürem
Dil-i zârumda ne kim var bilüpdür bilürem (Fuzulî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Sevgili, gönlümün hâlini inlemekte, cefa çekmekte olarak biliyormuş, bilirim. İnleyen gönlümde ne işe yaradığını biliyormuş, bilirim.”
İkinci mısradaki Türkçe “var”da meydana getirilen med, ilk mısradaki iki medle beraber beyitte değişik bir ahengin ortaya çıkmasına niçin olmuştur. Dolayısıyla bu tür medleri bir tek vezin gereği yapılmış medler olarak değerlendirmemek, onları birer âhenk ögesi olarak da ele almak gerekir. Türkçe bir heceyi şiirde medli olarak kullanmanın ahenge yapmış olduğu katkıyı göstermek için en güzel örneklerden biri Hersekli Ârif Hikmet (öl. 1903)’in, “Hakka karşı duralım er şahıs niyyetine” mısraındaki “êr” kelimesinde meydana getirilen meddir.
Arapça ve Farsça sözlerin bir uzun meşhur ve “sakin nûn” ile biten -ûn, -în, -ân şeklinde son hecelerindeki ünlüler aruzda kısa meşhur; bu heceler de tek kapalı hece değerinde kabul edilmiştir.
Örnek
Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcumdan tabîb
Kılma derman kim helâküm zehri dermânundadur (Fuzulî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Tabip, ben aşk derdiyle mutluyum, beni tedavi etmeye kalkışma. Beni iyileştirme,şu sebeple benim helâkime yol açacak zehir bu aşk hastalığının tedavisindedir.”
Fuzulî’nin bu beytinde “dermân” kelimesinin ikinci hecesindeki â “sakinnun”dan ilkin geldiği için hece, bir kapalı bir açık değil, tek kapalı hece değerinde kabul edilmiştir. Söz mevzusu hecelerdeki “sakin nun”lar sesliyle süregelen bir söze vasledildiklerinde â, û ve î sesleri uzun meşhur değerlerini korurlar. Sadece şairlerin bazen bu kurala uymadıkları ve -ûn, -în, -ân ile biten heceleri bir açık bir kapalı hece değerinde; şu demek oluyor ki, medli olarak kullandıkları da görülmektedir.
Örnek
Şâd olur dil tenüme çünki o peykân batar
Sebz olur hâk kaçan katre-i bârân batar (Hayalî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “O okun ucu batınca gönlüm mutlu olur. Nitekim ne vakit yağmur yağsa toprakyeşillenir.”
Hayalî, beyitteki “peykân” ve “bârân” sözcüklerini ikinci heceleri “sakin nûn”la bitmiş olduğu hâlde medli kullanmıştır.
İmale, vasl ve medlerin devamlı “aruz kusurları”olarak değerlendirilmesi doğru değildir. Vasl direkt Türkçenin özelliğinden doğan bir ses vakasıdır ve bir çok vakit şiirin ahengi üstünde pozitif tesir yapar. Medler de şiirin ahengini pozitif etkileyen ögelerden biri olarak kabul edilmiştir. Sadece imalenin Türkçenin ses yapısına aykırı olduğu; bundan dolayı de şiirin ahengi üstünde negatif bir tesir bıraktığı düşüncesi kaynaklarda sıkça vurgulanmaktadır. Bu yaygın fikir büyük seviyede doğru olsa da bazı kullanımlarda imalelerin şiirin ahengini pozitif yönde etkiledikleri de görülmektedir. Bu pozitif etkilerden biri imalelerin mısralarda karşılıklı olarak yapılmış olmasıdır.
Örnekler
Cevr ü cefâsı cânuma lutf u vefâ yeter
Derd ü belâsı gönlüme zevk u safâ yeter (Ahmed Paşa)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Sevgilinin eziyeti bana lütuf ve vefa olarak yeter. Onun derdi ve belası gönlümezevk ve safa olarak yeter.”
Hüsn _ ile sana öykinemez çün gül-i ra’nâ
Hüzn _ ile bana benzeyemez bülbül-i şeydâ (Bakî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “İki renkli, güzel ve parlak gül iyi mi güzellikte sana öykünemezse, deli birâşık olan bülbül de hüzün mevzusunda bana benzeyemez.”
4. Zihâf:
Ölçü gereği Arapça ve Farsça hecelerdeki uzun ünlüleri kısa meşhur; medli heceleri de bir kapalı hece değerine düşürmektir. Bu tanımdan da anlaşılacağı şeklinde zihafın bir türü Arapça ve Farsça kelimelerdeki uzun ünlülerin kısa meşhur değerine düşürülmesidir. Bu zihafın en fazlaca karşılaşılan türüdür. Bu tür zihâflar metnin edebî kıymetini düşürür.
Örnekler
Kıl tefâhur kim senün hem var men tek âşıkun
Leyli‘nün Mecnûn’ı Şîrîn’ün eger Ferhâd’ı var (Fuzulî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi “Leylâ’nın Mecnun’u, fiirin’in Ferhad’ı var ise, sen de benim şeklinde bir âşığın olduğundan övün.”
Izahat: “Leylâ ile Mecnun” ve “Ferhâd ile Şirin” Doğu edebiyatlarında iki aşk hikâyesinin kahramanlarıdır. Beytin ikinci mısraındaki “Leylî” Arapça bir sözcüktür ve aruza nazaran kıymeti iki kapalı hece (- -)dir. Kelimenin beytin vezniyle uyumlu hâle gelebilmesi için ikinci hecenin açık olması gerekir. Bu yüzden Leylî’nin ikinci hecesindeki “î” sesi vezin gereği kısaltılarak “i”değerine düşürülmüş; bu işlem sonucunda kelimenin aruza nazaran ses kıymeti bir kapalı bir açık hece (- .) olmuştur.
Aşağıdaki beyitte de “sâkî” ve “Nâ’ilî” sözcüklerinin sonundaki “î” ünlüsünün zihafla kısa meşhur değerine düşürülmüş olduğu görülmektedir:
Bir câm sun ey sâki-i meclis bizlere yoksa
Hûn-ı ciger-i Nâ’ili-i zâra ne minnet (Nâ’ilî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Ey meclisin içki sunan güzeli, bizlere bir kadeh sun. İnleyen, eziyet çeken Nailî’nin ciğer kanına ne minnet!”
“Bakî”, “Emrî”, “Fuzulî” şeklinde sonu uzun meşhur ile biten mahlasların, ek olarak sonunda nisbet “î”si bulunan sözcüklerdeki “î”lerin şiirde bir çok vakit açık hece değerinde kullanılmış olması şairlerin bunu bir kusur olarak kabul etmediklerini gösterir:
Örnek
Bâkiye âb-ı vaslun irmez ise
Âteş-i hecr ile yanar kül olur (Bakî)
Zihâfın bir başka türü de vezin gereği bir kapalı bir açık hece tutarındaki medli heceleri tek kapalı hece değerinde kullanmaktır.
Örnek
Didi gördüm ol habîbin anesi
Bir aceb nur kim güneş pervânesi (Süleyman Çelebi)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “O sevgili peygamberin anası, ‘güneşin pervanesi olduğu bir nur gördüm’, dedi.”
Beyitteki Arapça “nûr” kelimesi aruza nazaran bir kapalı bir açık (- .) hece değerinde medli bir hecedir. Beyitte vezin gereği zihaflı; şu demek oluyor ki, tek kapalı hece değerinde kullanılmıştır.
5. Tahfîf (=kasr):
Vezin gereği şeddeli bir harfi şeddesiz okumak anlama gelir. “Tahfîf”in aslolan anlamı “hafifletme, yükünü azaltma, kolaylaylaştırma; “kasr”ın aslolan anlam> ise “kısa olmak, kısa kesmek”tir.
Bu yola daha fazlaca “hadd”, “hatt”, “hakk”, “dürr” şeklinde sonu çift ünsüzle biten tek heceli kelimeler terkibe girdiğinde vezin gereği başvurulur.
Örnek
Çemende sun’-ı Hakı gerçi her varak söyler
Senün belîğdür ammâ beyânun ey bülbül (Münif Paşa)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Bağ ve bahçede her yaprak gerçi Hakk’ın sanatını söylemekte, O’na delâlet etmektedir. Fakat ey bülbül, senin beyanın açık, ifaden ve üslubun beliğdir.”
Beyitte aslı “Hakk”olan kelime vezin gereği şeddesiz kullanılarak tahfif edilmiştir. Ek olarak “mâh”ın, “meh”; “şâh”ın “şeh”; “gâh”ın “geh”; “hîç”in “asla” yapılması şeklinde bazı Farsça kelimelerde uzun ünlülerin kısaltılmasına da tahfîf denir.
“İstanbul”un “Sitanbul”, “Eşâtun”un “Felâtun”, “İskender”in “Sikender”e dönüştürülmesi de şairlerin bazı sözleri vezinle uyumlu hâle getirmek için başvurdukları yollardandır:
Örnek
Bu şehr-i Sitanbûl ki bî-misl ü bahâdur
Bir sengine yek-pâre Acem mülki fedâdur (Nedîm)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Bu benzersiz paha biçilmez İstanbul şehrinin bir taşına tüm İran ülkesi fedadır.
6. Teşdîd:
Şeddesiz bir harfi ölçü gereği şeddeli olarak kullanmaktır: “Per”in “perr”; “ümîd”in “ümmîd”yapılması şeklinde.
Örnek
Dâg-ı siyehler ile cism-i nizâr u zerdi
Bir bâl ü perri yanmış pervânedür sanurlar (Bakî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Kararan yaralar ile zayışamış, sararmış âşığın bedenini, (mumun çevresinde dönen) kolu kanadı yanmış kelebek sanırlar.”
Türkçe kelimelerde meşhur düşmesi
Bazı birleşik kelimelerde ya birinci sözcüğün son ya da ikincinin ilk ünlüsünün düşmüş olduğu görülür:
Kimi zaman de birleşik olmayan iki kelime arasındaki meşhur düşer:
Bu tür kullanımlara Divan şiirinin yanı sıra Halk şiirinde de oldukça sık rastlanır.
Meşhur düşmesi örneklerinin “n’ola (<ne ola)”, “v’ey (<ve ey)”, “anun’çün (<anun içün)”, “k’ol (<ki ol)”, “n’eyleyem (<ne eyleyem)” şeklinde yaygın kullanımları da vardır.
Örnekler
Cefâsın hîç bir dil çekmez andan gayri ağyârun
Anun’çün gâlibâ halk eylemişdür Tanrı ağyârı (Fuzulî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Ondan başka kimse, ağyârın eziyetini çekmez. Galiba Tanrı ağyarı onun için
yaratmıştır.”
Izahat: Ağyâr “başkaları” anlamında Arapça çoğul bir sözcüktür.
Gam okulunda kaddini yâd eylesem n’ola
Ey serv çün elifdür okumağa ibtidâ (Emrî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Gam, dert okulunda senin boyunu ansam ne olur. Bundan dolayı ey boyuyla serviyi çağrıştıran güzel, okuma öğrenmeye (sevgilinin güzel boyunu çağrıştıran) elif harfiyle başlanır.”
1. gülmek ister= – . – -; 2. fânî dünyâ= – . – -; 3. başa gelmiş= – . – -; 4. âb yeter= – . – ; 5. şeker almak = – . – –
Aruzla İlgili Öteki Bazı Terimler
1. Tef’ile:
Aruz vezinlerini oluşturan sekiz ana kelime vardır. Tef’ile yada cüz’isminde olan bu kelimeler şunlardır: fe’ûlün, fâ’ilün, mefâ’îlün, müstef’ilün, fâ’ilâtün, müfâ’aletün, mütefâ’ilün, mef’ûlâtü. Aruz vezinlerindeki açık ve kapalı heceler sistemini sembolize etmek için kullanılmış olan bu kelimeler Arapça dilbilgisi kuralları na nazaran fe-a-le üçlü kökünden türetilmiştir. Bu tef’ilelerin sayısı bazı değişimlerle 41’e kadar ulaşır ve meydana getirdikleri 16 vezin, aslolan vezinleri oluşturur. Bu vezinlere bahr denir. Öteki vezinler bu aslolan bahirlerden dünyaya gelmişlerdir. Bahirler kendilerini oluşturan kelimelerin hareke yada sükûnlarına nazaran beş grupta toplanmış ve her gruba dâ’ire adı verilmiştir. Bu dairelerin bir kısmı Türk edebiyatında fazla ilgi görmemiş; bir kısmı ise asla kullanılmamıştır.
2. Taktî’:
Aruzda, bir mısraı yazılmış olduğu veznin cüz’ (=parça)lerine ayırmaktır. Taktî’ şiirin veznini bulmayı ve bulunan vezne nazaran şiiri âhenkli olarak okumayı sağlar. Mısralar taktî’ edilirken şiirin yazılışı değil, okunuşu esas alınır; birbirlerine vasledilen kelimelerin vasledildiği şekle dikkat edilir; şu demek oluyor ki, kelimelerin mısra’a girmeden önceki hâlleri değil, mısra içinde vezne nazaran aldıkları biçim esas alınır. Bunun için taktî’ edilecek mısrada vasl, imâle, zihâf, medd, tahfîf ve teşdîdşeklinde vezin gereği yapılmış ses değişikliklerinin olup olmadığına dikkat edilir. Kelimeler, bittikleri yerden değil, cüzlerin ya da tef’ilelerin ayrılmış olduğu yerden parçalanabilir.
Örnek
Nâlemi zem/zeme-i mür/g-i seherden / sorasın
Derd-mend ol/duğumı özgü/te ciğerden / sorasın (Fuzulî)
Beytin Ölçüsü: fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Feryadımı seher vakti öten kuşun (bülbülün) ötüşünden, nağmelerinden sormalı
sın, ne kadar dertli olduğumu hasta yürekten sormalısın.”
Bir şiiri aruza uygun, âhenkli okuyabilmek için taktî’inin bilinmesi lâzımdır. Cüz’ bitimlerinde abartıya kaçmadan meydana gelen hafifçe duraksamalar vezne âhenk katar.
3. Sekt-i melîh:
Sekt-i melîh “güzel kesme, güzel durma”anlamında bir sözdür.
Sensin hâ/lâ tenüm/de cânum
Gözde nû/rum ciger/de kanum (Fuzulî)
Bin senelik/ yol harâ/be-i gam
Anun ö/tesi serâ/y-ı mâtem (Gâlib)
Aruz İşlemlerine Örnekler
1. Vasıl Örnekleri
Gül _ açar her/ten-i hâkî/de gerçi gül/bün-i tîrün
Velî hâk-i / ten-i zerdüm/de açduğı / olur ra’nâ(Emrî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Her (âşığın) topraktan yaratılmış vücudunda gül fidanını çağrıştıran kirpik okların gül şeklinde yaralar açar. Fakat benim sararmış bedenimde açmış olduğu yaralar (dışı sarı, içi kırmızı gülü çağrıştırır) daha bir güzel olur.”
Emrî’nin bu beytinde bir vasıl vardır. Bu vaslı, vezin gereği yapılmış bir işlem olmaktan fazlaca Türk dilinin ses yapısına bağlamak daha doğru olur.
Vasl-ı Ayn Örnekleri:
Cihânı tutdı bu keyfiyyet _ ‘aşk-pîçân veş
Yeşerdi neşve-i nev-rûz ile der ü dîvâr(Şeyh Gâlib)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Bu hâl tüm dünyayı kapladı; kapı, duvar, her yer, bahar neşesi ile sarmaşık şeklinde yemyeşil oldu.”
Beyitte koyu olarak dizilmiş; ek olarak vasl işareti ile de gösterilmiş olan sesler içinde vasl-ı ayn vardır. Ünsüz bir sesle biten hece, gene ünsüz bir ses olan “ayn”la süregelen heceye, hecenin başlangıcında “ayn”yokmuş şeklinde kabul edilerek, vasledilmiştir.
2. İmâle Örnekleri:
Eline aldı çevgânını zülf-i anber-efşânun
Melâhat tûpını kapdı ser-i zülf-i perîşânun(Emrî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Güzel kokulu saçın çevgânını eline aldı. Güzellik topunu dağınık saçının ucu kaptı.”
Beyitte koyu harşerle dizilen hecelerde imale vardır. Bu imalelerden Farsça bileşim “-i”leri ile “eline”nin “i”sinde meydana getirilen imaleler mühim âhenk kusurlarından olmasa da “e” sesinde meydana getirilen imale mühim bir aruz kusurudur.
3. Zihaf Örnekleri:
Bîşe-i gam şîriyüz deşt-i mahabbet beklerüz
Ya’ni âhû-çeşmler saydına fırsat beklerüz(Emrî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Gam ormanının arslanlarıyız. Aşk ve muhabbet çölünü gözlüyoruz. Doğrusu ceylan gözlüleri avlamak için fırsat bekiyoruz.”
Beyitte, iki kapalı heceden oluşan Arapça “ya’nî” sözünün ikinci hecesindeki uzun “î” sesi ölçü gereği kısa meşhur değerine düşürülerek zihâf yapılmıştır.
4. Med Örnekleri:
Yattık bülend servlerin gölgesinde şâd
Dehrin bu hâyuhûyuna mecbûl-i handeyiz(Yahya Kemal)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Yüksek servilerin gölgesinde mutlu bir hâlde yattık. Dünyanın bu hayhuyuna gülmeye yatkın yaratılmışız.”
Beytin ilk mısraında on iki, ikinci mısraında da on dört hece vardır. İlk mısradaki bülendin ikinci hecesinin ve servin medli, şu demek oluyor ki bir kapalı bir açık hece değerinde okunmasıyla iki mısradaki hece sayıları eşit hâle gelmekte ve ölçü sağlanmaktadır.
5. Teşdîd Örnekleri:
İki kısm eylemiş küfr ile îman yeddi iklîmi
Anun hükmindedür ba’zı vü ba’zı kâfiristandur(Fuzulî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Sövgü ile inanç yedi iklimi iki kısma ayırmış. Bir kısmı imanın hükmü altındadır; bir kısmı da kâfir ülkesidir.”
Bu beyitteki “yedi”sözcüğü vezin gereği teşdîd edilerek “yeddi” hâline getirilmiş ve kelimenin iki açık hece olan ses kıymeti bir kapalı bir açık hece olmuştur.
6. Tahfîf Örnekleri:
Bir hüsn dahi bağladı hatdan “izâr-ı yâr
Etrâf-ı bâğ hûb olur olsa benefşezâr
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: “Bağın çevresi menekşelik olduğunda iyi mi güzel olursa, yarin yanağı da hat (=erişkinlik tüyleri) ulaşınca daha da güzel oldu”.
Beyitte vezin gereği aslı şeddeli olan hatt sözcüğünün son “t”si düşürülerek tahfîf yapılmıştır.
Vezin Bulma Usulü
Aruz şiirde açık (=kısa) ve kapalı (=uzun) olarak nitelenen hecelerin evvel belirlenmiş bir seviye içinde tekrarlanması esasına dayanan bir şiir ölçüsü olduğuna nazaran bir şiirin veznini bulmak için,
1. Ilkin şiirin mısralarındaki hecelerin aruza nazaran ses değerleri belirlenmeli; şu demek oluyor ki, hangi hecenin kapalı (=uzun), hangi hecenin açık (=kısa) hece olduğu tespit edilmelidir. Bu işlem yapılırken kapalı hecelerin kısa bir çizgi (-), açık hecelerin nokta (.) ve vasıl meydana getirilen hecelerin de alttan düz bir çizgi ile ( _ ) gösterildiği unutulmamalıdır:
Örnek
Bir/ fazlaca/ gi/de/nin/ her/ bi/ri mem/nûn/ ki/ ye/rin/den
– – . ./ – – . . /- – – . /- –
Bir/ fazlaca/ se/ne/ler/ geç/ti/ dö/nen/ yok/ se/fe/rin/den (Yahya Kemal)
– – . ./ – – . ./ – – . ./ – –
2. Vezin minimum iki mısrada, şu demek oluyor ki beyitte aranmalı, sonrasında işaretlenen beytin alt ve üst mısralarındaki açık ve kapalı hecelerin aynı seviye içinde alt alta sıralanmış olup olmadığına dikkat edilmelidir. Ayrıca içinde medli hece bulunmayan beyitlerde her iki mısradaki hece sayısının birbirine eşit olması gerektiği unutulmamalıdır.
Örnek olarak yukarıdaki beytin mısralarındaki hece sayısı birbirine eşittir; dolayısıyla bu mısralarda medli hece bulunma ihtimali de yoktur. Mısralarındaki hece sayısı birbirine eşit olmayan beyitlerde ise medli hece bulunma ihtimali yüksektir.
3. Eğer beytin mısralarındaki heceler birbirine eşit sayıdaysa ve her iki mısradaki açık ve kapalı heceler aynı seviye içinde alt alta sıralanmışsa, elde edilmiş bu heceler aşağıda alfabetik sırayla verilmiş olan vezin listesiyle karşılaştırılmalı ve listeden bu hece sistemiyle uygun vezin bulunmalı ve beytin tef’ileleri belirlenmelidir.
4. Eğer beytin iki mısraındaki açık ve kapalı hecelerin sıralanışı ve hece sayısında uyumsuzluk görülürse,
a) Ilk olarak bu uyumsuzluğun mısraın hangi hece ya da hecelerinde olduğu belirlenmeli, bunu yapmak için de birinci ve ikinci mısradaki heceler tek tek karşılaştırılarak denetim edilmelidir:
Örnek
Artık demir almak günü gelmişse zamândan
– – . – – – . . – – . . – –
Mechûle giden bir vapur kalkar bu limandan (Yahya Kemal)
– – . . – – . . – – . . – –
Yahya Kemal’in “Sessiz Vapur” adlı şiirinden alınan bu beytin iki mısraı içinde bir uyumsuzluk vardır. Bu uyumsuzluk birinci mısradaki hecelerin “kapalı, kapalı, açık, kapalı . . .” düzeninde; ikinci mısradaki hecelerin de “kapalı, kapalı, açık, açık . . .” düzeninde sıralanmasından; şu demek oluyor ki, mısraların dördüncü hecelerinden birinin kapalı, ötekinin açık hece olmasından meydana gelmektedir.
b) Mısralar arasındaki uyumsuz heceler belirlendikten sonrasında da birinci mısraı ikinci mısra ile ya da ikinci mısraı birinci mısra ile uyumlu hâle getirmenin yolları aranmalıdır. Burada destek olacak anahtarlar “imâle”, “zihâf”, “vasl” ve “med”dir.
Yukarıdaki beytin mısraları arasındaki uyumsuzluğu gidermek için “mir” hecesinin son sesi olan “r”yi sesliyle süregelen “almak” sözünün ilk hecesine vasletmek ve “demir almak”ı “demir _ almak (=demi ralmak)” hâline getirmek gerekmektedir. Mısraların geri kalan kısımlarında ise uyumsuzluk yoktur.
c) Beytin mısralarındaki hece sayısı ve nitelikleri birbirine eşit hâle getirildikten sonrasında daha ilkin kullanmış olduğumuz vezin listesiyle karşılaştırılmalı ve beytin vezni ile tef’ileleri belirlenmelidir.
Bazı mühim ikazlar
1. Mısra başındaki fe’ilâtün cüz’ü (= . . – -), fâ’ilâtün (= – . – -); mısra sonundaki fe’ilün (= . . -) cüz’ü de fa’lün (= – -)’e dönüşebilir.
2. Mısraların son heceleri devamlı kapalı hece kabul edilir.
3. Arapça kelimelerdeki ayın ve hemze ünsüz seslerdir. Bu sesler bugün yazıda gösterilmemekte; çevriyazıda bu iki ünsüz sesi göstermek için ya hususi işaretler ya da kesme işareti kullanılmaktadır. Bu yüzden ayın ve hemze seslerinin yer almış olduğu kelimelerin Osmanlı dönemindeki orijinal yazımları esas alınmalı ve bu seslerle biten hecelerin kapalı hece olduğu unutulmamalıdır. Örnek: rü’yet (= – -), ma’lûm (= – – .).
Türk Şiirinde Kullanılan Vezinler
Bu ünitede Türk şiirinde kullanılmış olan aruz vezinlerinin biri alfabetik sıraya nazaran; diğeri de tef’ilelerinin tekrarlanıp tekrarlanmadığı göz önünde bulundurularak düzenlenmiş iki sıralaması verilecektir. Bir sonraki ünitede de bu vezinlerin aruz bahirlerine nazaran hazırlanmış başka bir listesini bulacaksınız.
Alfabetik Sıraya Bakılırsa Aruz Vezinleri
1. fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün – . – – / – . – – / – . – – / – . –
2. fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün – . – – / – . – – / – . –
3. fe’ilâtü fâ’ilâtün fe’ilâtü fâ’ilâtün . . – . / – . – – / . . – . / – . – –
(mütefâ’ilün fe’ûlün mütefâ’ilün fe’ûlün) (. . – . – /. – – / . . – . – /. – -)
4. fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün . . – – / . . – – / . . – – / . . –
5. fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün . . – – / . . – – / . . –
6. fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün . . – – / . – . – / . . –
7. fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe’ûl . – – / . – – / . – – / . –
8. mefâ’ilün fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün . – . – / . . – – / . – . – / . . –
9. mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün . – – – / . – – – / . – –
10. mefâ’îlün mefâ’îlün mefâîülün mefâ’îlün . – – – / . – – – / . – – – / . – – –
11. mef’ûlü fâ’ilâtü mefâ’îlü fâ’ilün – – . / – . – . / . – – . / – . –
12. mef’ûlü fâ’ilâtün mef’ûlü fâ’ilâtün – – . / – . – – / – – . / – . – –
(müstef’ilün fe’ûlün müstef’ilün fe’ûlün) (- – . -/. – -/- – . -/ . – -)
13. mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fe’ûlün – – . / . – – . /. – – . / . – –
14. mef’ûlü mefâ’ilün fe’ûlün – – . / . – . – / . – –
(mef’ûlün fâ’ilün fe’ûlün) – – – / – . – / . – –
15. mef’ûlü mefâ’îlün mef’ûlü mefâ’îlün – – . / . – – – / – – . / . – – –
16. müfte’ilün fâ’ilün müfte’ilün fâ’ilün – . . – / – . – / – . . – / – . –
17. müfte’ilün mefâ’ilün müfte’ilün mefâ’ilün – . . – / . – . – / – . . – / . – . –
18. müfte’ilün müfte’ilün fâ’ilün – . . – / – . . – / – . –
19. müstef’ilâtün müstef’ilâtün – – . – – / – – . – –
20. müstef’ilün müstef’ilün müstef’ilün müstef’ilün – – . – / – – . – / – – . – / – – . –
Türk şiirinde en fazlaca kullanılmış olan kalıplar şunlardır:
1. fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün
2. fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün
3. mef’ûlü fâ’ilâtü mefâ’îlü fâ’ilün
4. mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün
5. mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fe’ûlün
6. mefâ’ilün fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün
7. mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün
Cüzlerine Bakılırsa Aruz Vezinleri
Aşağıdaki vezinler Türk edebiyatında en fazlaca kullanılmış olan aruz vezinleridir. Bu vezinler, Türk edebiyatında hangi kalıpların kullanıldığı hakkında genel bir çerçeve çizmek ve bu ölçünün iyi mi işlediğini göstermek için yeterlidir. Divan şiirinde daha azca kullanılan vezinler ise, örnekleriyle beraber bir sonraki ünitede mensup oldukları bahirlere nazaran düzenlenmiş olarak verilecektir. Burada bir sonraki ünitede verilecek listeyle karşılaştırma yapılabilmesi için her veznin hangi bahirden olduğu da parantez içinde gösterilmiştir. Öğrenmeyi kolaylaştırmak amacıyla bu bölümde verilen örneklerin bir çok Türkçenin aruzla uyum elde etmiş olduğu ve aruz kusurlarının minimum düzeye indirilmiş olduğu son dönem şairlerinden alınmıştır.
A. Tüm cüzleri tekrarlanan kalıplar
1. mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün (Hezec)
Ne irfândır / veren ahlâ/ ka yükseklik / ne vicdândır
Fazîlet his/si insânlar/da Tanrı kor/kusundandırM. Âkif
2. müstef’ilün müstef’ilün müstef’ilün müstef’ilün (Recez)
Sâdık mı ol/maz kendine / bir şâir-i / mâhir demek
Vicdânî-i / hoş-meşrebin / âsârı cem/iyyetlidir
Mecmû’a-i / eş’ârını / bir kerre ted/ kîk eyleyin
İsmi perî/şândır fakat / efkârı cem/’iyyetlidirMuallim Naci
3. müstef’ilâtün müstef’ilâtün (Recez)
Her yer karanlık / pür-nûr o mevki
Mağrib mi yoksa / makber mi yâ RabAbdülhak Hamid
* Bu veznin mütekarib bahrine nazaran taktî’i fa’lün fe’ûlün fa’lün fe’ûlün’dür.
B. Sonuncusu dışındaki cüzlerin tekrarlandığı kalıplar
1. mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün (Hezec)
Bu mülkün far/kı yok bir teng/-nâdan
Niçün nûr in/miyor artık / semâdanYahya Kemal
2. fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün (Remel)
Oldukça bilen gör/düm ben _ aslâ / görmedim hâl/den sezen
Ben senin Mec/nûnunum çöl/lerde gölgem/dir gezen
Öyleki bir mes/tim ki hoş gör / tutmuyor ak/lım seviye
Âşıkım bil/sen iyi mi sev/dim iyi mi sev/dim iyi miBekir Sıtkı Erdoğan
3. fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün (Remel)
Âh eden kim/dir bu sâ’at / kuytuda
Sustu bülbül/ler hıyâbân / uykuda
fiimdi ay bir / serv-i sîmîn/dir suda
Esme ey bâd / esme cânân / uykudaFaruk Nafiz
4. fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün (Remel)
Korkma! Sönmez / bu şafaklar/da yüzen al / sancak
Sönmeden yur/dumun _ üstün/de tüten en / son _ ocak
O benim mil/letimin yıl / dızıdır par / layacak
O benimdir / o benim mil/letimindir / sadeceM. Âkif
5. fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün (Remel)
Bu emel gur/betinin yok/tur ucu
Dâimâ yol/lar _ uzar kal/b _ üzülür
Ömrü olduk/ça yürür her / yolcu
Varmadan men/zile bir yer/de ölürYahya Kemal
6. müfte’ilün müfte’ilün fâ’ilün (Serî)
Ninni değil / dinlediğin / velvele
Kükreyerek / akmada müs/takbele
Bir ebedî / sel ki zamân/dır adı
Haydi katıl / sen de o coş/kun seleMehmed Âkif
7. fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe’ûl (Mütekârib)
Safâya / sakın özgü/r-ı nefs ey/leme
Ki hep zev/k _ için gel/medik â/lemeAbdülhak Hamid
C. Cüzleri ikişer ikişer tekrarlanan kalıplar
1. mef’ûlü mefâ’îlün mef’ûlü mefâ’îlün (Hezec)
Ahbâbı / meblağ sandım / birkaç ge/cecik mâtem
Baktım ki / giden gitmiş / dünyâda/kiler hurrem
Devrân yi/ne ol devrân /âlem yi/ne ol âlemRecaizade M. Ekrem
2. müfte’ilün mefâ’ilün müfte’ilün mefâ’ilün (Recez)
Başuma ol / hümâ benim / salmadı sâ/ye n’eyleyim
Bilmedi kad/r-i zülfini /verdi hevâ/ye n’eyleyim
Şeyh Gâlib
3. müfte’ilün fâ’ilün müfte’ilün fâ’ilün (Münserih)
Yâr yolun / da bu kim / özlem _ ile / cân verir
Hak yoluna / ol şahıs / zevk _ ile kur / bân verirZatî
4. mef’ûlü fâ’ilâtün mef’ûlü fâ’ilâtün
Her kûşe/sinde dehrin / nâm-ı be/ka-nisârın
fiâyeste/dir denilse / âlem se/nin mezârınAbdülhak Hamid
5. fe’ilâtü fâ’ilâtün fe’ilâtü fâ’ilâtün (Kâmil)
Gene zevra/k-ı derûnum / kırılıp ke/nâre düştü
Dayanır mı / şîşedir bu / reh-i seng/sâre düştüŞeyh Gâlib
* Bu veznin remel bahrine nazaran taktî’i mütefâ’ilün fe’ûlün mütefâ’ilün fe’ûlündür.
D. Cüzleri değişik kalıplar
1. mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fe’ûlün (Hezec)
Gülmezse / yüzün bahçe/lerin kalbi / kan ağlar
Güllerle / dolar görse / gülerken se / ni dağlarFaruk Nafiz
2. mef’ûlü mefâ’ilün fe’ûlün (Hezec)
Kandilli / yüzerken _ uy/kularda
Mehtâbı / sürükledik / sularda
Mevsim so/nu o şekilde bir / zamân ki
Gâib bir / mûsikiy/di sanki*
Gitmiş kay/bolmuşuz / uzakta*
Rûyâ so/na ermeden / şafaktaYahya Kemal
* İşaretli mısralarda sekt-i melîh vardır.
3. mef’ûlü fâ’ilâtü mefâ’îlü fâ’ilün (Muzârî)
Gönlüm di/lim kanım ve / mizâcımla / sizdenim
Dünyâ ve / âhirette / vatandaşla/rım benimYahya Kemal
4. mefâ’ilün fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün (Müctes)
Oldukça _ insan _ an/layamaz es/ki mûsikî/mizden
Ve ondan _ an/lamayan bir / şey _ anlamaz / bizlerdenYahya Kemal
5. fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün (Hafîf)
Ta Budin’den / Irak’a Mıs/r’a kadar
Fethedilmiş / uzak diyâr/lardan
Vatan _ üstün/de hür esen /rüzgâr
Ses götürmüş / tüm bahâr/lardanYahya Kemal
E. Rübâ’î vezinleri
Türk şiirinde fazlaca kullanılmış olan rüba’î vezinleri:
1. mef’ûlü mefâ’ilün mefâ’îlü fa’ûl
2. mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fa’ûl
3. mef’ûlü mefâ’ilün mefâ’îlün fâ’
4. mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlün fâ’
Örnek
Dünyâda ne ikbâl ne servet diliyoruz
Hattâ ne de ukbâda sa’âdet diliyoruz
Aşkın gül açan bülbül öten vaktinde
Yârânla tarab yâr ile vuslat diliyoruz
Yahya Kemal
* Rübainin 1, 2 ve 4. mısralarının vezni mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fa’ûl; 3. mısraı nın vezni de mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlün fâ’ dır.
Bazı mühim ikazlar
1. Birinci ve üçüncü gruptaki vezinlerle yazılmış bazı şiirlerde ikinci tef’ilenin bittiği yerde bir iç kafiye bulunur ve bu şiirler iç kafiyelerin bulunmuş olduğu yerden ikiye ayrılabilirler. Burada musammat gazel ve kasidelerin, bu iki gruptaki vezinlerle yazılmış oldukları burada hatırlanmalıdır.
2. Türk şairleri daha fazlaca kapalı hecelerin yoğun olduğu vezinleri tercih etmişlerdir. Aruzda kapalı hecelerin çokluğu ritmin yavaşlamasını, açık hecelerin çokluğu ise hızlanmasını sağlar.
3. Aruzda mısra sonlarındaki hecelerin devamlı kapalı hece olarak kabul edilmiş olduğu ve mısra başlarındaki fe’ilâtün cüzlerinin fâ’ilâtün, mısra sonlarındaki fe’ilün cüzlerinin de fa’lün şekline dönüşebileceği unutulmamalıdır.
4. Ara sıra şiirde tema ile vezin ilişkisi üstünde durulmuşsa da bu şekilde bir birlikteliğin varlığı kati olarak kanıtlanamamıştır. Aynı vezinle yazılmış şiirlerde birbirinden fazlaca değişik temaların işlendiği görülmektedir.
Örnekler
Aşağıdaki örnekler yukarıdaki gruplandırmalara nazaran sıralanmıştır. Gruplar içindeki vezinlerin esnasında da aynı yol izlenmiştir.
A) Tüm cüzlerin tekrarlandığı vezinler
Dedem koynunda yattıkça benimsin ey güzel toprak,
Neler yapmış bu millet, en yakın târîhe bir sor, bakSüleyman Nazîf
Bîgâne şeklinde kaçma gel kardaşcuğumsun sen benüm
Ko her ne dirse disün el kardaşcuğumsun sen benümHayretî
Allâhu ekber Allâhu ekber
Bir samt-i ulvî gûyâ tabî’at
Hâmûş hâmûş eyler ibâdetTevfik Fikret
B) Sonuncusu dışındaki cüzlerin tekrarlandığı vezinler
Bir zamânlar ikimiz de millet hem iyi mi milletmişiz
Gelmişiz dünyâya milliyyet nedir öğretmişiz
Kapkaranlıkken tüm âfâkı insâniyyetin
Yarmışız edvâr-ı fetretten kalan yeldâları
Mehmed Âkif
Sakladukça kendisin ol meh-lika
Her tarafdan oldı bin sır rû-nümâ
Esrâr Dede
Tanrı adın zikridelüm evvelâ
Vâcib oldur cümle işde her kula
Süleyman Çelebi
Hangi sözlerle ninem gönlünü açmışsa bana
Ben o sözlerle gönül vermedeyim sevgilime
Sözlerim ninni kadar duygulu olmak yaraşır
Bağlıdır şu sebeple dilim gönlüme gönlüm dilime
Faruk N. Çamlıbel
İnsan âlemde hayâl etmiş olduğu müddetçe yaşar
Yahya Kemal
Sana dün bir tepeden baktım azîz İstanbul
Görmedim gezmediğim sevmediğim hiçbir yer
Yahya Kemal
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı kıymet
Mehmed Âkif
Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum
Kesilir bir ihtimal fakat çekmeğe gelmez boyunum
Mehmed Âkif
Sanırım adını kuşlar heceler
Seni söyler bana dağlar dereler
Su çağıldar kuzular kırda meler
Seni söyler bana dağlar dereler
Yahya Kemal
Balkan’ın üstünde sızan her pınar
Bir yaradır durmaz içinden kanar
Hangi taşın kalbini deşsen mezâr
Gör ne mübârek yer uğurlar ola
Mehmed Âkif
Ufak muttarid muhteriz darbeler
Kafeslerde camlarda pür-ihtizâz
Tevfik Fikret
Dağılmış hazân-dîde tüller şeklinde
Uçuşmakta sessiz bir şekilde huffâşeler
Giderler gelirler san örmekteler
Nücûm-ı kederle zalâm-ı şebi
Ahmed Haşim
C) Cüzleri ikişer ikişer tekrarlanan vezinler
Âşıkda üzüntü neyler gam halk-ı cihânundur
Koyma kadehi elden söz pîr-i mugânundur ( Şeyh Gâlib)
Aşk ile kendiden gider âşıka bir nidâ gelür
Yazısı yok kitâb okur âlim olur çıka gelür ( Yahya Bey)
Yâr bizüm ile gene gör ki ne âl eyledi
Tâ ki yaşum kan ola yanağumı al eyledi ( Kadı Burhaneddin)
Rüsvâlarından ol meh saymaz meni Fuzûlî
Dîvâne olmayam mı dünyâda yok mı ârum ( Fuzulî)
O zamân ki bezm-i cânda bölişildi kâle-i kâm
Bizlere hisse-i mahabbet dil-i pâre pâre düşdi ( Şeyh Gâlib)
D. Cüzleri değişik vezinler
Bin atlı akınlarda çocuklar şeklinde şendik
Bin atlı o gün dev şeklinde bir orduyu yendik ( Yahya Kemal)
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır ( Mehmed Âkif)
Târîhi tekerrür diye ta’rîf ediyorlar
Hîç öğrenek alınsaydı tekerrür mü ederdi ( Mehmed Âkif)
Zulmün topu var güllesi var kal’ası var ise
Hakkın da bükülmez kolu dönmez yüzü vardır
Göz yumma güneşten, ne kadar nûru kararsa
Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır ( Tevfik Fikret)
İstanbul’un öyledir bahârı
Bir aşk oluverdi âşinâlık (Yahya Kemal)
Ülfet belâlı şey fakat uzlet sıkıntılı
Bilmiyorum iyi mi geçirmeliyim son beş on yılı (Yahya Kemal)
İcrâ-yı hakk içün geçer âdem hükûmete
Hakdan ziyâde hükmini icrâya sa’y ider (Namık Kemal)
Elbet değil nasîbi mezellet kadınlığın
Elbet sefîl olursa hanım alçalır beşer (Tevfik Fikret)
Zevki kederde mihneti râhatda görmişüz
Âyînedür biribirine subh u şâmumuz ( Şeyh Gâlib)
Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu
Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu ( Mehmed Âkif)
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zamân bakacaksın semâya ağlayarak
. . .
Ahmet Haşim
Dönülmez akşamın ufkundayız. Zaman fazlaca geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm, iyi mi geçersen geç ( Yahya Kemal)
Virmeyeler iki cihâna seni
Olur ise bir yana iki cihan (Yahya)
Nice sevdâlılarla sevgililer
Aşkı yollarda bu şekilde beklediler
Nice sevdâlılar da var ki diler
Akşam olsun bu kuytu yollarda ( Yahya Kemal)
Ey şâh-ı cihân bu çarh u eyvân kimün
Îcâd kimün bu lutf u ihsân kimün
Adl eyler isen dahi ben olmam me’yûs
İsyân benümse afv u gufrân kimün (Şeyh Gâlib)
Prof. Dr. M.A. Yekta SARAÇ, Eski Türk Edebiyatına Giriş: Şekil ve Ölçü, Anadolu Üniv. Yay.
Ek olarak bakınız ⇒
Divan Edebiyatı
AZERİCE SÖZLERİ Elə bil ki sənə yad olub ayrılıq dərdi Axı dərdə düşən yenə qovuşmağ…
AZERİCE SÖZLERİ Elə bil ki sənə yad olub ayrılıq dərdi Axı dərdə düşən yenə qovuşmağ…
Gün geçmiyor ki insan yaşamının önemsiz görünen detaylarına dair çarpıcı bilgiler internette karşımıza çıkmasın. Aşağıda…
AZERİCE SÖZLERİ Elə bil ki sənə yad olub ayrılıq dərdi Axı dərdə düşən yenə qovuşmağ…
AZERİCE SÖZLERİ Elə bil ki sənə yad olub ayrılıq dərdi Axı dərdə düşən yenə qovuşmağ…
Her 18,6 yılda bir gerçekleşen "büyük ay duraklaması" vakası, 14 Aralık Pazar akşamı yeniden yaşandı.…