Türkî-î kolay, kolay türkçe anlamına gelir. Bir tek Türkçe kelimelerden oluşmuş ya da ağırlıklı olarak Türkçe kelimelerden oluşmuş unsurlara denir.
Türkçe kelimelerle şiir söyleme gayreti XVI. yüzyıl‘da Tatavlalı Mahremi, Aydınlı Visâlî, Edirneli Nazmî tarafınca oluşturulmuş bir akım, bir ekoldür. Bu üç şairin bilhassa Türkçe kelimeleri kullanarak yeni bir akımı ortaya attıkları görülmekteydi. Sadece meydana getirilen son emekler aslen Türkî-î kolay diye bir akımın olmadığını bunun Mahallileşmenin bir başlangıcı bulunduğunu ortaya koymuştur.
XVII. yüzyıl‘da Şeyhülislâm Yahya‘nın da bu akımı destekleyen şiirler yazdığı bilinmektedir. Şiirlerinde mütevazı bir Türkçe kullandığını görürüz.
XVIII. yüzyıl‘da Mahallileşme artık bir akım özelliği kazanmış ve tamamen tesirini göstermeye adım atmıştır. Bu devrin en olgun temsilcisi ise Nedim‘in bulunduğunu görmekteyiz.
XIX. yüzyıl’da İvazpaşazâde Atayî, Sarıca Kemal ve “Safî” mahlasıyla şiirler söyleyen Cezerî Kazım Paşa benzer biçimde şairlerin şiirlerinde bir yerlileşme arzusu görülmüştür. Bu durum XIX. yy’da Necati Bey ile aslolan en büyük temsilcisini bulmuştur.
Necati Bey edebiyatımızda Mesel-gûl gûy adıyla anılan bir şairdir. Mesel-gûl gûy ifadesi misâl getiren, misâl söyleyen anlamına gelir. Necati Bey’in şiirlerine baktığımızda atasözleri ve deyimlerin oldukça sık kullanıldığını görürüz. Bu adla anılmasındaki öteki bir sebep ise O’nun bu özelliğidir. Şiirlerinde bu atasözleri ve deyimlerin yanı sıra günlük dilden gelen unsurları da yazınsal dil içine sokmuştur.
Sonraki dönemlerde ise Bakî‘nin bu biçim şiirleri bulunduğunu görmekteyiz. Bakî de İstanbul Türkçesini ve bunun unsurlarını şiirlerine yansıtmıştır. Bu yy’da mahallileşmenin öteki bir temsilcisi olarak anılmaktadır.
Mevzular divan şiirinin konularıdır, ölçü olarak da aruz kullanılıştır. Fakat gerek sözcük dağarcığı, gerekse ad ve fiil bildiren sözcüklerin çekimleri bakımından bu şiirlerin kıymeti yadsınamayacağı benzer biçimde Arap-Fars tesirindeki divan şiirine bir tepki olduğu da gözden uzak tutulamaz. Ek olarak Türkçeye yöneliş, Nazmi’yi, halk şiirlerinde çokça görülen cinas örneklerine itmekle kalmamış, benzetmelerde yaşamış olduğu çevreden, yaşamdan yararlanmasına da yol açmıştır. Gene de,
“Yargılanmak umusun komayalım gel Nazmi
Ki çalap kullarını kabahat ile yindek karamaz”
benzeri, yabancı sözcükler kullanmadan, salt Türkçe şiirler yazılabileceğini de kanıtlamayı amaçlayan bu eğilim yaygınlık kazanamaz. Bunun sebebi, yalnız anılan ozanların güçsüzlüğünde değil, yetiştikleri çevrede, içinde bulundukları yazın ortamında, divan şiirinin dünyasından kopamayışlarında da aranmalıdır.
XVIII. yüzyılın sonunda Nedim’le belirginlik kazanan yerlileşme eğilimi ise öze ilişkindir. Nedim’in divan şiirine yenilik getirdiğini söyleyenler, kalıpları kırdığını, malum mazmunlarla yetinmediğini, yaşamı yansıttığını, yalın, akıcı bir söyleyişi bulunduğunu; şiirlerinde sevinç ve alayın, ten zevkinin dile getirildiğini söylerler. Fakat ondan önceki divan şiirine bakıldığında, bu sayılanların {hiç de} yeni olmadığı görülür. Dahası Nedim’deki neşeyi ve alaycılığı Kalımlı‘de bile bulabiliriz. Hele Rumelili ozanlarda yerlilik, neredeyse genellenebilecek bir özelliktir. Kısacası Nedim’i gelenekten koparmak ihtimaller içinde değildir. Fakat onun şiirini, divan geleneği içine oturttuktan sonrasında “kendi içinde ele alacak olursak, onda kendisinden ilkin gelenlerden, hatta çağdaşlarından ayrılan, realite ile hepsinden başka ve oldukça daha sıcak bir halde kaynaşmış bir tarafın da bulunmuş olduğu görülür” (Ahmet Hamdi Tanpınar).
Başka bir söyleyişle Nedim, dış dünyadan aldıklarını duyduğu benzer biçimde verir. İzlenimlerini ve gözlemlerini soyutlaştırarak bir süs biçiminde kullanmaz. Minyatürle fotoğraf arasındaki fark her neyse, kendinden öncekilerle Nedim arasındaki fark da odur. Yeni mazmunları, yeni benzetme ve buluşları bir yana, divan yazınının ölü sevgilisini canlandırır. Onunla kendisi içinde o şekilde bir ilişki kurar ki, dünya dışı varlığın kıpırdadığı, nefes almış olduğu görülür. Aslolan yeni olan da budur. Nesnelerle, genel olarak dünyayla kurulan bağ, yaşama karşı takınılan tutum onu yeni yapar. Nedim’in şarkı biçimini tekrardan canlandırması, bu biçimin en güzel örneklerini vermesi de bu tutuma bağlanmalıdır. Yansıttığı dünya ne seviyede gerçekse, gerçekliğe yaklaşırsa; duyguları ne seviyede içten ve yürekten geliyorsa, dili de o seviyede gerçeğe yaklaşır. İstanbul Türkçesi’nin en güzel örnekleri sayılabilecek,
“Sen bu şekilde soğuk yerde niçin yatar uyursun
Billahi döğer dur hele dayen seni görsün
Dahı küçüceksin yalınız yatma üşürsün
Serd oldu heva çıkma koyundan kuzucağım”
benzeri yüzlerce mısra buna örnek gösterilebilir. Ek olarak divanında rastlanan heceyle yazılmış bir türkü, tek örnek olsa da, kimi denemelere giriştiğini göstermesi açısından ilginçtir.
Fakat Nedim’in açmış olduğu bu çığır da yaygınlık kazanamaz. Geleneğin dışına çıkamaz bu sebeple. Ardında onu hazırlayan ya da dayanabileceği yeni bir fikir devinimi, kültürel bir birikim yoktur. Lale periyodunun (1718-1730) ozanıdır ve devrin Patrona Ayaklanmasıyla kapanması onun da sonu olur. Bir başka büyük ozanın, Şeyh Galip‘in (1757-1799) Nedim öncesi şiirle bağlantı kurması ve Sebk-i Hindi‘den etkilenmesi, onun şiirinin yanlış yorumlanmasına, salt uçarı özüyle ve dış görünüşüyle alınmasına neden olur.
Yazı: XVII. YÜZYIL KLASİK TÜRK ŞİİRİNİN ANLAM BOYUTUNDA MEYDANA GELEN ÜSLUP HAREKETLERİ: MAHALLİLEŞME
Doç. Dr. Şener DEMİREL
Klasik üslup, Hikemi üslup ve Sebk-i Hindî kadar etkili olmasa da öncülleri XV. yüzyıla son temsilcileri ise XX. yüzyıla kadar giden bir hareket daha vardır ki, o da Mahallileşme hareketidir.
Mahallileşme hareketi yerine gore her üç üslup/tarzla (Klasik üslup, Hikemi üslup ve Sebk-i Hindî) yakından ilgilidir hem de söz mevzusu üslup/tarzların kimi temsilcilerinin Mahallileşme hareketi ile yakından ilgileri bulunmaktadır. Bunların başlangıcında başta Necâti Bey, Bâkî benzer biçimde “Klasik üslup”, Nâilî, Şehrî ve Fehim benzer biçimde Sebk-i Hindî ve Nâbî benzer biçimde Hikemî tarzın temsilcisi durumunda olan şairler gelmektedir. Bu yüzden kısa da olsa Mahallileşme hareketinden ve hareketin şiirin anlam boyutuna olan katkısından anlatmak gerekir.
Eğer XIII. yüzyılda Karamanoğlu Mehmet Bey’in Türkçe ile ilgili görüsleri bir kenara bırakılırsa, XV. yüzyılda Aydınlı Visalî ile süregelen ve XVI. yüzyılda Tatavlalı Mahremî ve Edirneli Nazmî ile devam eden ve genel olarak bir dil hareketi olarak kabul edilen Türkî-i kolay bizce Türk edebiyatındaki “Mahallileşme” hareketlerinin mühim adımlarından biridir.
Dilde mütevazı bir Türkçe söyleyisi esas alan Türkî-i kolay hareketi, daha sonraki dönemlerde kimlik değistirerek şiirde yerli ve yerel unsurlara fazlaca yer verme anlayışı çerçevesinde şekillenen “Mahallileşme” hareketine dönüşmüştür. Bilhassa XVI. yüzyılda Bâkî’nin şiirlerinde görülen İstanbul Türkçesi ve mahallî unsurlar, Taşlıcalı Yahya’nın mesnevilerinde işlenen mevzular ve kahramanlar bu biçim söyleyişin en dikkat çekici örneklerindendir.
Bu süreç XVII. yüzyılda Nev’i-zâde Atâyî ve Durağan(durgun) benzer biçimde şairlerin bilhassa mesnevilerinde gerek yerli konuların işlenmesi ve yerli araç-gereç tercihleri bakımından, gerekse kullandıkları dil ve söyleyişteki tasarrufları yardımıyla daha rasyonel bir karakter kazanmıştır.
Mahallileşme hareketinin belli başlı özellikleri olarak şunlar söylenebilir:
1. Atasözü ve deyimlerin kullanılması.
2. Halk tabirleri ve yerel söyleyislerin şiire girmesi.
3. Günlük ve basit olayların şiirin mevzusu haline gelmesi.
4. Bilhassa mesnevi mevzu ve kahramanlarının yerel çevreden alınması.
Mahallileşme hareketinin Sebk-i Hindî’nin bazı özellikleriyle örtüstüğü de ayrı bir gerçekliktir. Bu mevzuda bilhassa Kamer Aryân’ın (2006) Sebk-i Hindî ile ilgili bir makalesinden alınan asağıdaki maddelerde Mahallileşme hareketine yönelik izleri görmek mümkündür. Her ne kadar Kamer Aryân’ın dile getirmiş olduğu görüsler Fars şiiri üstüne olsa ve temelde günlük tecrübelerden yararlanmanın sonucu olarak şiire girmis olsa da, bu tür bir yaklaşımın Türk şiirinde aslına bakarsanız mevcud bir durum bulunduğunu burada belirtmekte yarar vardır. Bu yüzden bir tek mevzuya açıklık getirmesi açısından aşağıdaki iki maddeye yer verilmistir.
1. Konusma dilindeki sözcüklerin ve avama ilişkin tabirlerin kullanılması, şairlerin günlük hayatla irtibatlarından oluşur. Eskilerin şiirlerinde bu tür lafızlara oldukça azca ve hüner gösterme sebebiyle rastlanırdı. Sadece bu tarzda, bu tür lafızların kullanılması hüner sergileme amacıyla olmamıs, zorunluluk olarak kabul edilmistir.
2. Çevredeki esyalardan, sahıslardan ve günlük tecrübelerden esin alma her ne kadar Sebk-i Irakî içinde Nizamî, Hakânî, Sadî ve Hâfız’ın sözlerinde görülüyorsa da, Irakî döneminde şiir fenninin bir türü idi. Safevîler döneminde gene onların vasıtasıyla avamın yaşamının şiirde yankı bulması, bu özelliği şiir için zaruri kılmıstır.
Gelinen bu aşamada Bilkan (2006)’ın “esasında bu dönem (XVII. yüzyıl), büyük seviyede Klasik üslubun hakim olduğu ve şairlerin bu üslup tesirinde şiir yazmaya devam etmiş olduğu bir dönem niteliğindedir. Sebk-i Hindî’nin en verimli periyodu sayılan bu zamanda, şairlerin bu üsluptan etkilenmeleri sanıldığından daha sınırı olan ve zayıf kalmıştır.
Bu zamanda ortaya çıkan Hikemî ve Mahallî üsluplar ise daha ziyade sonraki dönem şairleri içinde yaygınlaşacaktır.”(Bilkan 2006, 285). biçimindeki değerlendirmeleri bizce belli noktalarda eleştirilmesi ihtiyaç duyulan hususları içeriyor olsa da genel bir durumu yansıtması açısından dikkate değerdir. Bundan dolayı Sebk-i Hindî’nin tesiri bir tek XVII. yüzyıl ile sınırı olan kalmamış, XVIII. yüzyılda başta Nedîm ve Şeyh Gâlib olmak suretiyle bir oldukça şairde ve XIX. yüzyılda da kimi Encümen-i Şuara şairlerine kadar bu tesir devam etmiştir. Hatta Fecr-i Âtî‘nin meşhur şairi Ahmet Haşim ile II. Yenicilerin birçok şairinin kimi Sebk-i Hindî şairinin tesirinde kaldıkları bilinmektedir.
17.Yüzyıl Divan Şiirinde Tarzlar/Üsluplar/Akımlar
Mars'taki gizemli bir vadiyi bir yıl süresince keşfeden NASA'nın Curiosity aracı, yeni ve garip bir…
İletişim, çağdaş yaşamımızın temel taşları içinde yer ediniyor. Günümüzde sevdiklerimize, iş arkadaşlarımıza yada acil durumlarda…
[Chorus] Got two girls in the cut And I don't know what to do I…
Yakın bir vakit sonrasında Dünya'ya veda edecek olan 'Mini Ay' aslen insanoğlu Dünya'da dolaşmaya başladıktan…
Babil’in En Varlıklı Adamı – George S. Clason Tür:KitapYazar:George S. ClasonYayınlanma Zamanı:2018Yayınevi:Butik Mevzusu Kitapta Babil’de…
Çoğunlukla genç Instagram kullanıcıları, kendileri için uygun bir profil olmayan Instagram fenomenlerine yada hesaplarına rastladıktan…