Aliye İstanbul’dan Anadolu’ya gelmiş idealist bir öğretmendir.Köyde kalmak için Ömer Efendinin evini bulur. Ömer Efendi ve eşi Gülsüm hala , Aliye’ yi ölmüş kızlarının yerine koyarlar ve çok severler .
Okula başlayınca köy ağasının oğlunun , diğer bir çocuğu hırpalaması ve babasının okula gelmesine meydan okuyup , onu sınıftan kovması büyük yankı yapar.
Olayı evde anlatması ile“Toprağınız toprağım,eviniz evim;burası için,bu diyarın çocukları için bir ana,bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi!” diye yemin eder.
Hakikaten , Aliye bütün dedikodulara rağmen şevkle çalışıp , taktir topluyor bütün kasaba onu konuşuyordu.
Aliye ; çocuklara marşlar öğretip bayraklarla caddelerde dolaştırıp milli marşlarla duygularını ve milli hislerini coşturuyordu .
Bu arada Ferit Paşa hükümetine bağlı olanlar, Hacı Fettah Efendi başkanlığında Aliye hanıma cephe alıyorlardı.
Camiden çıkan ahaliyi Hacı Fettah kışkırtıp “namahrem, yüzü gözü açık , bunları parçalamalı…” diye bağırıyordu. Tam o sırada dört nala süvari kütlesi yaklaştı. Kumral ve uzun boylu bir kumandan ilerledi. Kumandan Tosun Bey , halka haykırdı ; “merhaba arkadaşlar ; toplanın size söyleyeceklerim var .”
Tosun Bey Ömer Efendinin evinde ağırlandı. Tosun bey Yunanlılara karşı çetesiyle birlikte dağlarda dolaşıyor , Yunanlıları yurttan atmak için çareler arıyordu. Herkes ondan korkuyordu. Diğer ağalarda Yunanlılara yardım eden olursa , Tosun Beye haber veriyordu.
Ömer Efendinin evinde Tosun Bey ve Aliye ayrı yerlerde görmeden yurdunu, kurtarmak için çareler arıyorlardı.Ömer Efendi,Tosun Beye; “Hacı Fettah Aliye’yi yüzü gözü açık diye parçalattıracağı, böylelerinin yok edilmesinin gerektiğini” söylemişti.
Hacı Fettah ve arkadaşı,Tosun bey hakkında dedikodular çıkarıp,elimizden topraklarımız alınacak diye köylüyü ayaklandırdı,eşlerini Aliye öğretmene ricaya gönderdiler. Aliye öğretmen,bir hışımla Tosun Beye gitti ve duyduklarını söyledi.
Günlerdir onu arayan Tosun Bey ,köye bu kadar bağlı bir öğretmeni köylüsünden istedi. “Aliye benim nişanlımdır.Yunanlıları durdurup on beş gün sonra gelip zevcemi alacağım” dedi ve ayrıldı.
Hacı Fettah Efendi ve Küçük Hüseyin Efendi boş durmadı. “O Kahpeye şeriat burada cezasını verecek”dedi.
İki yobaz kılık değiştirip,Yunan karargahlarına gittiler. Askeri planları açıklayıp Yunanlılara yardım ettiler. Yunanlılar bir sabah alaca karanlıkta bu yöreye girerler. Hoca onları karşıladı. Yunan komutanı kasaba hakkında bilgi toplamış. Zenginleri tespit etmişti. Amacı önce kasabada emniyeti temin etmek,sonra da kendi için bolca para toplamak.
Gördüğü güzel öğretmene aşık olan Yunan Komutan Damyanos’tan kendisi ile evlenirse onu Yunanistan’ın en zengin kadını yapacak,Yunan kuvvetlerini Türkiye’den çekeceğini Tosun Beyi kurtaracağını söylemişti.Aliye bunları kabul etmeyince Küçük Durmuş’la başka çareler aramaya ve babasını kurtarmaya çalışır.
Durmuşun tavsiyesi ile Hacı Fettah Efendiye gittiler.Ricada bulundular.Hoca, kendisini “KAHPE-KAHPE!!” diye uğurladı.
Son çare Hüseyin Efendiydi. Ona rica için gittiği evinde kendisini arzulayan vahşi bir şehvetle karşılaması Aliye’yi çileden çıkarır geri döner.
Onu bekleyen küçük Durmuş Aliye’yi incir bahçesine götürür orada Tosun Bey’le karşılaşırlar. Bu arada Ömer Efendi Atina’ya sürülmüş. Tarlalarının bir kısmı Hacı Fettah Efendiye verilmişti.
Tosun Bey ,Aliye’yi buradaki haberleri iletmesi için bırakmıştı. Küçük Durmuş vasıtasıyla iki nişanlı haberleşiyorlardı. Aliye bir yandan da Türk ordularını karşılarken kullanılacak bayrağı işliyordu. Türk orduları kasabaya girdiler Binbaşı Ali Bey ,Tosun Bey’in nişanlısını aradı.Çünkü;Tosun Bey düşman cephaneliği yok ederken vücudunun yarısını kaybetmişti. Ali Bey, Aliye’yi Hüseyin ve Hacı Fettah’a sordu. Bu durumdan çok korkan iki kafadar, “Aliye Hanım kötü oldu ahali onu parçalarken,“VURUN KAHPEYE! VURUN KAHPEYE!!”diye“ hep bir ağızdan bağırdılar” dedi.
Gülsüm hala ile Durmuş onun parçalanmış vücudunu incir bahçesine gömdüklerini söylediler. Tosun Bey arkadaşı Ali Bey’e yazdığı mektupta Aliye’nin mezarının köyde yaptır. Kasabada iyilik ve fedakarlık abidesi olduğunu,isminin temiz olarak iade edildiğini söylemiş ve şöyle eklemiştir. “Ben menekşe gözleri ile sevdiğim en büyük kahramanı,şehit kızı kalbimde götürüyorum.
Dudaklarımda onun sözleri var. Toprağınız toprağım,eviniz evim;burası için,bu diyarın çocukları için bir ana,bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi!”
ANAFİKİR: Bir öğretmenin yurdunu kurtarmak için hayatını vermesi
Kitabın kahramanları ise şunlar:
KAHRAMANLAR:
1-İLERİCİLER:
Aliye Öğretmen
Yüzbaşı Tosun Bey
Kahraman Küçük Durmuş
Kuvayı Milliyeci Ömer Efendi ve Eşi Gülsüm Hala
2-GERİCİLER:
Hoca Fettah Efendi
Hüseyin Efendi
Yunan Kumandanı Damyanos
Yazarın Edebi Kişiliği:
Halide Edip Adıvar. 1884 yılında İstanbul’da doğan Halide Edip Adıvar, İngiliz kültürü almasını isteyen babası Mehmet Edip Bey tarafından Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nde okutuldu Halide Edip bu okulda mistik doğu edebiyatını tanıdı ve Rıza Tevfik Bölükbaşı’ndan Fransız edebiyatı dersleri aldı. Ayrıca özel olarak Kuran-ı Kerim, Türk musikisi, Arapça ve felsefe dersleri de aldı. Bu dönemde matematik dersleri aldığı Salih Zeki ile sonradan bir evlilik yaptı.
1901′de koleji bitiren Halide Edip Adıvar, 1908 yılında gazetelerde kadın hakları ile ilgili yazılar yazmaya başladı. Halide Edip bu yazıları yüzünden bazı çevrelerin tepkisini topladı. 31 Mart Ayaklanmasının çıktığı dönemde Mısır’a kaçtı. 1909′dan sonra eğitim alanında çalışmaya başlayan Halide Edip, öğretmenlik ve müfettişlik yaptı.
Balkan savaşlarında hasta bakıcılık yaptı. Bu işler sayesinde toplumun değişik kesimlerinden insanları tanıma fırsatı buldu. 1917′de ikinci eşi Adnan Adıvar ile evlendi. 1919′da Yunanlıların İzmir’i işgalini protesto etmek amacıyla yapılan mitingde o çok etkili ve ünlü konuşmasını yaptı. Bu konuşma yüzünden 16 Mart İstanbul’un işgalinden sonra hakkında soruşturma açıldı. Halide Edip bu kez Anadolu’ya kaçtı ve Erken-i Harbiye’de görev alarak doğu cephesinde savaşa katıldı. -3-
Halide Edip önce onbaşı olarak savaştı, daha sonra da çavuş rütbesi aldı.
Savaştan sonra Amerikan mandasını savunduğu için Atatürk ve Cumhuriyet Halk Fırkası ile görüş ayrılıklarına düştü.
1926′da eşi Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye’den ayrıldı. ABD ve Hindistan’da konuk öğretim görevlisi olarak ve özel davetlerde çeşitli konferanslar verdi. 1939′da İstanbul’a dönen Halide Edip, 1940′ta İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi Kürsü başkanı oldu.
Halide Edip Adıvar, 1950′de Demokrat Parti listesinden bağımsız İzmir
milletvekili seçildi. Ancak bir süre sonra partinin kimi politikalarını eleştirince, eski dönemdeki Amerikancılığının gündeme getirilmesinden rahatsızlık duyarak 1954′te bu görevinden istifa etti. 1955′te kocasının ölümü üzerine siyaseti tamamen bıraktı ve üniversitedeki kürsüsüne geri döndü. Halide Edip bir süre sonra sağlığı bozulunca evine çekildi ve burada kitap yazmaya devam etti. Edebiyatçı kişiliğinin yanında siyasi yönüyle de öne çıkan Halide Edip Adıvar 1964′te öldü.
Yazarın en ünlü kitapları Kurtuluş Savasını işlediği ‘Ateşten Gömlek’, ‘Vurun Kahpeye’, İstanbul ve Osmanlı’nın karmaşık toplumsal yapısının bir panoraması gibi olan ‘Sinekli Bakkal’dir. Halide Edip Adıvar’in, Seviye Talip (1910), Handan (1912) ve Son Eseri (1913) gibi ilk romanları aşk öyküleri anlatır. Roman kahramanlarının yakıp yıkan sevgilerini, tutkulu aşklarını anlatmak için iç dünyalarına yönelir. Romanların en büyük özelliği kadın kahramanları, onların aşığı olan erkeklerin ağzından anlatmasıdır. Konu anlatıcı olarak aşık erkeği seçer. Kadınların kişililiklerini erkeklerin gözüyle değerlendirir. Romanda erkek evli ise, aşk daha da fırtınalı bir hal alır, iç çatışmalar olur, romanın sonunda aşıklardan birisi ölür.
Halide Edip Adıvar’in kadın kahramanları, o dönemde ideal saydığı Türk kadınını temsil eder. Bu kahramanlarda yazarın kendini anlattığı iddialarında doğruluk payı olduğuna inanıyorum.
Çünkü yazılar yazarın içinden kopup gelen parçalardır. Yazının yazarın kimliğinden tamamen bağımsız olmasını düşünemiyorum. Seviye Talip, Handan, Kâmuran güçlü kişilikleri olan,
olan, her durumda haklarını savunan, modern görüşlü batı terbiyesi almış, sanatçı yönü olan, yabancı dil bilen, kültürlü çekici kadınlardır.
Halide Edip Adıvar, Türkocağı’ında çalışmaya başladıktan sonra Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Ahmet Ağaoğlu ile birlikte yazdığı ‘Yeni Turan’da (1912) yurt sorunlarını dile getirir.
Romandaki olaylar II.Meşrutiyet döneminde yaşanmaktadır ve Yeni Turan adlı idealist bir partinin programı anlatılmaktadır. Bu ütopik romanında yazar, o zamanki siyasi görüşlerini açıklama fırsatı bulmuştur.
Halide Edip, Kurtuluş savası yıllarını, direniş olaylarını, kahramanlıkları anlattığı, Ateşten Gömlek (1922) ve Vurun Kahpeye (1923) adli romanlarını birebir gözlemlerinden yararlanarak yazdığı için oldukça gerçekçidir. Bu romanlarındaki kadın kahramanlarında diğerlerinde olduğu gibi yüceltilmiş olduğunu görürüz. Bu kitaplardaki kadın kahramanlar entelektüel yönleriyle değil, zorluklara göğüs geren, Anadolu’da erkeklerle beraber düşmanla
savaşan, erdemli vatansever kadınlar olarak yüceltilmiştir.
Halide Edip Adıvar’ın yapıtlarındaki kadın kahramanlar batili kültürü almıştır ve özgür düşünüp yasar ama aynı zamanda milli değerlerine bağlı ve ahlaklıdır. Gerektiği yerde bir erkek gibi davranabilen, spor yapan, ata binen bu kadınlar, aynı zamanda ‘kadın’ olduklarının da bilincindedir. Halide Edip Adıvar en ünlü romanı ‘Sinekli Bakkal’da kişisel ilişkileri anlattığı roman anlayışından farklı olarak Osmanlı toplumunun genel yapısını anlatmıştır. Sinekli Bakkal 1943′te CHP Ödülü’nü alarak Türkiye’de en çok baskı yapan roman olmuştur. Halide Edip Adıvar, çok çeşitli alanlarda etkinlik göstermiş, siyasal ve toplumsal konularda Türkçe ve İngilizce kitaplar yazmış, İngilizce’den Türkçe’ye çeviriler yapmıştır.
Eserlerinde kadının eğitilmesine ve toplum içindeki konumuna özellikle yer vermiştir. Çağdaşları arasında yurtdışında en çok tanınan Türk yazarı olmuştur. Eserlerinden bazıları İngiliz, Fransız, Alman, Rus, Macar, Fin, Urdu, Sırp, Portekiz dillerine çevrilmiştir.
ESERLERİ:
Roman: Heyula (1909), Raik’in Annesi (1909), Seviye Talip (1910), Handan (1912), Yeni Turan (1912), Son Eseri (1913), Mev’ud Hüküm (1918), Ateşten Gömlek (1923), Vurun Kahpeye (1923), Kalp Ağrısı (1924), Zeyno’nun Oğlu (1928), Sinekli Bakkal (1936), Yolpalas Cinayeti (1937), Tatarcık (1939), Sonsuz Panayır (1946), Döner Ayna (1954), Akile Hanim Sokağı (1958), Kerim Ustanın Oğlu (1958), Sevda Sokağı Komedyası (1959), Çaresaz (1961), Hayat Parçaları (1963)
Öykü: Harap Mabetler (1911), Dağa Çıkan Kurt (1922), Kubbede Kalan Hoş Sada (1974)
Oyun: Kenan Çobanları (1916), Maske ve Ruh (1945)
Anı: Türkün Ateşle İmtihanı (1962), Mor Salkımlı Ev (1963)
Diğer Eserleri: Talim ve Terbiye (1911), Turkey Faces West (1930), Conflict of East and West in Turkey (1935), Inside India (1937), Türkiye’de Sark-Garp ve Amerikan Tesisleri (1955), İngiliz Edebiyat Tarihi, 3 cilt (1940-1949), Doktor Abdülhak Adnan Adıvar (1956)