Yaban Mevzusu Nedir?
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” romanı, I. Dünya Savaşı’nda sağ kolunu kaybeden genç subay Ahmet Celal’in İstanbul’un işgali ve sonrasında Buyruk eri Mehmet Ali’nin köyüne gitmesini mevzu alır. Burada, köylülerle içinde çatışmalar yaşayan Ahmet Celal, köylülerin bilgisiz ve geri bulunduğunu düşünürken, köylüler de onu “YABAN” olarak niteler. Köydeki Emine’ye duyduğu ilgi ve düşmanın köyü yakıp yıkması anlatılmaktadır. Roman, Ahmet Celal’in kaçışı ve Emine’ye hatıra defterini bırakarak bilinmeyen bir yere gitmesiyle son bulur.
Yaban Ana Fikri (Düşüncesi)
Yaban romanının ana fikri, ülke topraklarının elden gitmesine karşın duyarsızlığını sürdürmesinin, cahilliğin bir sonucu bulunduğunu göstermesidir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban Özeti Uzun
Bir paşanın oğlu olarak dünyaya gelen Ahmet Celal, yedek subay olarak katıldığı I. Dünya Savaşı’nda sağ kolunu kaybetmiştir. Savaş bitiminde yalnız kalan ve daha otuz beş yaşına gelmeden diri diri mezara gömüldüğünü düşünen Ahmet Celal, büyük bir yıkıma uğrar. Yaşfakat sevincini kaybettiği bu süreçte, savaşta kendisinin komut eri olan Mehmet Ali’nin, “Gel beyim, seni bizim köye götüreyim.” teklifini kabul ederek Mehmet Ali’nin Orta Anadolu’da, Porsuk Çayı kenarındaki köyüne gider ve oraya yerleşir.
Köylüler içinde kendini doğaya bırakarak benliğinde taşıdığı acılardan ve umutsuzluktan kurtulmak isteyen Ahmet Celal, köye yerleştikten sonrasında büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Köye yerleştiği ilk günden itibaren yaşam seçimi, düşünceleri, alışkanlıkları, konuşması, giyim kuşamı köylüler tarafınca garipsenen Ahmet Celal, köyde “yaban” olarak anılmaya başlanır. Köylüler, köyün varlıklı adamlarından önde gelen Salih Ağa’dan çekindikleri için onun sözünden çıkmamaktadır.
Ahmet Celal, bir taraftan köy yaşamına ve köylülere alışmak için çaba gösterirken bir taraftan da Mehmetçiklerin düşmana karşı verdiği mücadeleyi gazetelerden takip etmeye çalışır. Gazetelerden öğrendiği Birinci İnönü Zaferi’ne çocuklar şeklinde sevinir, önüne gelen her insana heyecanla bu zaferden bahseder. Onlara Mustafa Kemal’in önderliğinde verilen kurtuluş mücadelesini anlatır.
Bu heyecanlı konuşmalar köylülerin kalplerinde en küçük bir coşku yaratmaz. Ahmet Celâl, Ulusal̂ Mücadele mevzusunda bu aşama duyarsız kalan köylüler karşısında ne yapacağını şaşırır. Zira köylü, kendileri- ni sömüren Salih Ağa’nın ve köye yılda bir kez uğradığı hâlde köylüden yüklü oranda armağan biriktirerek onların dinî duygularını istismar eden Şeyh Yusuf ’un sözlerine daha çok saygınlık etmektedir.
Ahmet Celal sıkıntılarından uzaklaşmak için kırlarda dolaşmaya çıkar. Dere kenarında genç bir kıza rastlar ve ilk kez gördüğü bu köylü kızına âşık olur. Ayrıca savaş tüm hızıyla devam etmektedir. Cepheye giden Türk askerleri ara sıra köye uğrarlar. Ahmet Celal savaşın gidişatı hakkında onlardan informasyon alır. Bir sabah Yunan askerleri köyü işgal ederler. Her evden yiyecek toplarlar ve Ahmet Celal’i göz hapsine alırlar. İşgalciler tüm ihtiyaçlarını köylüden karşıladıkları hâlde onlara kötü davranırlar.
Kısa süre sonrasında işgalci askerler tekrardan köye döner ve halka zulmetmeye devam ederler. Askerler köylüleri meydana toplayıp evleri ateşe verirler. Ahmet Celal, köydeki yaşadığı her şeyi kaleme aldığı defterini yangından kurtarmak için yanına alır. Defteri okuyacak olanlardan bir isteği vardır: Köylüyü suçlamamaları. Ahmet Celal’e göre köylünün bu kadar bilgisiz kalmasında Türk aydını suçludur.
Türk aydını, köylüsünü bu çorak tabiatla baş başa bırakmış ve bu insanlarla hiç ilgilenmemiştir. Meydana toplanan kalabalığın içinde Ahmet Celal, Emine’yi görür ve onu kaçırmayı planlar. Karanlıktan faydalanarak Emine’yle beraber mezarlığa doğru kaçarlar. Bu sırada Emine askerlerin açtığı ateşle vurulur.
Yaralı halde mezarlıkta bekleyen Ahmet Celal ve Emine, birazcık uyuyup sabah yola çıkmak üzere anlaşırlar. Gece boyu düşman askerlerinin köyde yaptığı kırım seslerini işitirler. Tan yeri ağarırken yola çıkmak isterler fakat Emine bacağını hareket ettiremez. Ahmet Celal, defterin son satırlarını yazarak onu Emine’ye teslim eder. Tek başına yaralı bir şekilde uzaklara doğru yürür.
YABAN ROMANININ KAHRAMANLARI – KİŞİ KADROSU
AHMET CELAL : içi vatan aşkıyla dolu,köylülerin cahilliğini gidermek için didinen,köy yaşamına alışık olmayan birisidir.
SALİH AĞA :Kurnaz bir kişiliğe haizdir. Kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden bir kişiliğe haiz.
MEHMET ALİ’NİN ANNESİ : Kendisini toprağa adamış, bilgisiz, hiçbir şeyden habersiz ve başkalarının sözünü dinlemektedir.
BEKİR ÇAVUŞ : Askerlik yaptığından dolayı olayların kısmen farkındadır. Bulunmuş olduğu ortam itibariyle bildiklerini aktarmaktan çekinmektedir.
YABAN ROMANI HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :
Bana gore Yaban ; aydınla köylünün anlaşmazlığını ve köylünün cahilliğini gözler önüne seren kıymetli bir eserdir.
YABAN ROMANININ YAZARI HAKKINDA BİLGİ :
27 Mart 1889’da Kahire’de hayata merhaba dedi. İlköğrenimine ailecek gittiği Manisa’da başladı. 1903’te İzmir İdadisi’ne girdi. Babasının ölümünden sonrasında annesiyle gene Mısır’a döndü, öğrenimini İskenderiye’deki bir Fransız okulunda tamamladı. 1908’de başladığı İstanbul Hukuk Okulu’nu bitirmedi. 1909’da, arkadaşı Şehabettin Süleyman vasıtasıyla Fecr-i Âti Topluluğu’na katıldı. 1916’da tedavi olmak için gittiği İsviçre’de üç yıl kadar kaldı. Mütareke yıllarında İkdam Gazetesi’ndeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı’nı destekledi. 1921’de Ankara’ya çağrıldı ve bazı görevler verildi.
ESERLERİ :
Kiralık Konak, Nur Baba, Yargı Gecesi, Yaban, Ankara, Mecburi Dış ilişkiler uzmanı, Panoroma