Yaşam için kritik önemde: Sahra Çölü’nden gelen toz olmasaydı…

Sahra Çölü’nden rüzgarların süpürdüğü toz, deniz gıda zincirinin en altındaki yaşam için eleştiri bir gıda deposu. Bu mineral bulutunun içinde her yere taşınan demir olmasaydı, okyanus fitoplanktonları çiçek açmakta ciddi şekilde zorlanırdı. University of California, Riverside bünyesindeki araştırmacıların öncülüğünde meydana getirilen yeni bir araştırmaya gore toz, atmosferde ne kadar oldukça süre geçirirse ve ne kadar uzağa gezi ederse, tozun içindeki demir biyosfer tarafınca kolayca hazmedilebilen bir forma o denli oldukça oranda dönüşüyor.

Biyojeokimyacı Prof. Timothy Lyons, “Taşınan demir, demir döllenmesinin okyanuslarda ve kıtalarda yaşamı etkileyebileceği şekilde biyolojik süreçleri tetikliyor. Bu emek verme demirle bağlanmış tozun, kaynağından oldukça uzak mesafelerdeki yaşam üstünde büyük bir etkiye haiz olabileceğini doğrulayan kanıtlamaktadır” ifadelerini kullanıyor.

‘Yaşamın nerede bulunacağını belirliyor’

Şimal Afrika’dan gelen çorak çöl tozu, Dünya’nın havadaki partiküllerinin en büyük deposu konumunda. Rüzgar bu tozun her yıl ortalama 800 milyon tonunu batıya, ta ABD’ya doğru taşıyor ve söz mevzusu yük, çölün açık yüzeyinden aşınmış demir izotoplarını içeriyor.

Atmosferdeki karbonu organik moleküllere dönüştüren biyokimyasal yollarda dirimsel bir rol oynayan demir yaşam için ne kadar mühim olsa da, bulunabilirliği sınırı olan, kısaca Dünya’da yaşamın nerede bulunabileceğini büyük seviyede “bu besinin dağılımı” belirliyor.

Tüm demir formları canlı organizmalar için kolay bir kullanıma haiz değil. Atmosferdeki koşullar, sonucunda okyanus yüzeyine yerleşen demirde büyük farklılıklar yaratabilir! Lyons şu şekilde açıklıyor:

Amazon havzası ve Bahamalar benzer biçimde bölgelere ulaşan toz, Şimal Afrika’dan oldukça uzakta olması ve dolayısıyla atmosferik kimyasal süreçlere daha uzun süre maruz kalması sebebiyle, demirin yaşam için bilhassa çözünür ve kolay bulunabilen halini içerebiliyor.

Biyojeokimyacı Bridget Kenlee ve meslektaşları bu durumu okyanus tabanından alınan sondaj çekirdeklerini çözümleme ederek keşfettiler. Toplam toz taşıma mesafesiyle azalırken, suda çözünen biyolojik olarak kullanılabilir demir miktarının aslına bakarsak bu mesafeyle arttığını buldular.

Lyons’ın araştırmadaki ortağı ve meslektaşı Prof. Jeremy Owens ise “Bu ilişki, atmosferdeki kimyasal süreçlerin daha azca biyoreaktif demiri daha erişilebilir formlara dönüştürdüğünü gösteriyor” ifadelerini kullanmakta.

Netice olarak toz, biyoaktif demirin ağır kütlesiyle, kökeninden binlerce mil uzaktaki geniş bir gıda zincirini besler ve okyanustaki fitoplanktonların yanı sıra Amazon’a kadar uzanan bitkileri de gübreler. Bu iki sistem kısaca Amazon ve okyanuslardaki fitoplanktonlar hepimizin soluduğu oksijenin çoğunu üretiyor.

Önceki emek harcamalar, bu biyoaktif demir davranışları ve hareketlerinin artan biyolojik aktivite alanlarıyla eşleştiğini ileri sürmekteydi. Buna örnek olarak da Karayip mercan resiflerinin yüzeyinde daha çok mikrop aktivitesi görülmesi ve Amazon bölgesindeki döllenme alışkanlıkları gösteriliyordu.





Bugün gördüğümüz yedi senelik araştırma, averaj 28 milyon ton Şimal Afrika tozunun Amazon Nehri havzasına ortalama 22 bin ton gübre fosforu sağladığını ortaya çıkardı. Benzer şekilde meydana getirilen öteki araştırmalar da Asya’dan gelen tozun binlerce senedir Hawaii’nin yağmur ormanlarını gübrelediğini ortaya koydu.

Bununla beraber kasırgaları bastırma gücüne dahi haiz olan Sahra toz bulutları, varlıklarıyla sorunlara da yol açabiliyor, mesela insanlarda alerjiye niçin olabiliyor.

Velhasıl çorak kökenine ve yol açabileceği sorunlara karşın, Sahra Çölü’nden gelenler Dünya’daki yaşam için eleştiri öneme haiz yakıtı taşıyor ve gezegenimizin fizyolojik süreçlerinin, onu bir yuva kılan yaşamla ne kadar derinden bağlantılı bulunduğunun bir başka örneğini sunuyor.


Kaynak: Science Alert, Frontiers in Marine Science / Metin Aktaşoğlu tarafınca yerelleştirildi

(Toplam: 1, Bugün: 1 )

Site Footer